Ana içeriğe atla

Sosyal medyada nefret söylemi

Medyada ayrımcılık ve nefret, geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi’nde tartışıldı. Hrant Dink Vakfı’na bağlı nefretsoylemi.org’un düzenlediği panelde, akademisyen Gavan Titley ve nefret söylemi ile mücadele eden bir vakfın başkanı olan Ronald Eissens’in konuşmaları konuya ışık tuttu.


Hrant Dink Vakfı ve Friedrich Naumann Vakfı, 23 Ekim perşembe günü Boğaziçi Üniversitesi’nde “Medyada Ayrımcılık ve Nefret: Sosyal medya, farklılıkların temsili ve ayrımcılıkla mücadele” başlıklı bir panel düzenledi. The National University of Ireland, Maynooth Medya Çalışmaları bölümünden Gavan Titley ve The International Network Against Cyber Hate ve Magenta Foundation’ın kurucularından Ronald Eissens’in konuşmacı oldukları panelin moderatörlüğünü Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden İdil Engindeniz yaptı.
Gavan Titley konuşmasında, nefret söyleminin sosyal medyada nasıl hareket ettiğine ve bu söylemin politik ve sosyolojik anlamlarına değindi. Hangi söylemlerin nefret söylemi içine girdiği ile ilgili kabul edilmiş bir tanımın olmadığını hatırlatan Titley, “Nefret söylemini nefret dolu yapan nedir?” sorusuna dikkat çekti. Nefret söyleminin sonuçlarının doğrudan ölçülemediğini bu nedenle zararlarının tam hesaplanamadığını belirten Titley, “Nefret söylemi karşısında ne yapılması gerekir?” sorusunun da açık bir cevabı olmadığını söyledi.

Nefret söyleminin siyasi bir karşılığının da bulunduğunu belirten Titley, hedefteki kişi ve grupların korku ve endişe yaratılarak susturulurken söylem sahibinin bu sayede güç kazandığını ifade etti. Nefret söyleminin hedefinde genellikle azınlık gruplarının ve aktivistlerin bulunduğunu hatırlattı. Nefret söylemi konusunun demokrasiden ifade özgürlüğüne kadar geniş bir tartışmayı da beraberinde getirdiğine dikkat çeken Titley, sosyal medya aracılığıyla hızla yayılan nefretin, internet devrimi ile elde edilmiş bir özgürlüğün yanlış kullanıldığını gösterdiğini belirtti. Titley, aşağılayıcı veya küfürlü bir dil kullanmayan yeni tür nefret söylemlerinin yaygınlığına da dikkat çekti.
Skype aracılığı ile Hollanda’dan panele katılan Ronald Eissens konuşmasına nefret söyleminin kısa bir tanımı ile başladı. Kelimelerin gücü olduğunu vurgulayan ve bu tür nefret söylemlerinin sonuçları olduğunu belirten Eissens, tarihin kontrol dışı nefretin şiddetle sonuçlandığı örneklerle dolu olduğunu söyledi. Bunlara sadece sözcük olarak bakmamak gerektiğini çünkü tüm ideolojilerin, pogromların ve ırka dayalı şiddetin sözcüklerle başladığını, Hitler’in konuşmalarının en nihayetinde Holokost’u yarattığını hatırlattı.
Holokost’un bu anlamda en önemli örnek olduğunu belirten Eissens, bu söylemler tekrarlandıkça insanların bunlara inandığını ve böylece bir düşünce tarzı yaratıldığına dikkat çekti. Demokrasinin en önemli ayağı olan ifade özgürlüğünün önemli olduğuna değinen Eissens, ancak bu özgürlüğün nefret söylemine karşı kanunlarla dengelenmesi gerektiğinin altını çizdi. Amerika’da bile tam bir ifade özgürlüğü bulunmadığını belirten Eissens, “İfade özgürlüğü olmazsa demokrasi olmaz ama tam bir ifade özgürlüğü de demokrasiyi ortadan kaldırır,” dedi.
Yaz aylarındaki Gazze savaşında Yahudilere karşı artan nefret söyleminin like ve retweet’ler ile Facebook, Twitter ve YouTube’dan yayıldığını ve Avrupa’nın birçok şehrinde Yahudi okul ve merkezlerin saldırıya uğraması ve Yahudilerin hedef olması ile sonuçlandığını hatırlattı.
Eissens nefret söylemi ile mücadele için kampanyalar düzenlenmesinin, bu konuyu takip eden organizasyonların artmasının, tartışma platformlarının oluşturulmasının ve online eğitimin gerekli olduğunu söyledi. Eissens nefret söyleminin sosyal medya ile başlamadığını, zaten toplumların içinde bulunduğunu ancak sosyal medya ile yayılış biçiminin değiştiğini söyleyerek sözlerini tamamladı.
Paneli düzenleyen Hrant Dink Vakfı, 2009’dan beri medyada gözlemlenen etnik ve dini gruplara yönelik nefret söylemiyle mücadele etmek amacıyla ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’ni yürütüyor ve yılda üç kez bu konuda detaylı bir rapor hazırlıyor.

Karel Valansi 
Şalom Gazetesi 29 Ekim 2014
http://www.salom.com.tr/haber-92791-sosyal_medyada_nefret_soylemi.html?rev=1

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...