Ana içeriğe atla

New York’ta bir yıl sonra

Yılın beklenen anı geldi. Birleşmiş Milletler’in New York merkezi, 69’uncu genel kurul toplantısı ve İklim Zirvesi için bir araya gelen dünya liderlerini ağırlıyor. Yeşil mermer ve yemyeşil halılarla kaplı salonda genel kurul üyelerine hitap eden liderlerin ortak konusu (IŞ)İD, ortak çağrısı ise mücadele oldu. Barış umutları pek kalmadığından olsa gerek, hiçbir lider gerçek anlamda barışçıl yollardan, diplomasiden söz etmedi.
Oysa tam bir yıl önce, yine bu salondaki konuşmalarda iyimser bir hava ve umut hâkimdi. Diplomasi altın çağını yaşıyordu. Suriye ile olan kimyasal silah krizi askeri bir müdahale olmaksızın halledilmiş, ABD ile İran’ın Suriye konusundaki bu yakınlaşmasının nükleer görüşmelere de yansıyacağı görüşü ağırlık kazanmıştı. ABD, Ortadoğu’dan uzaklaşmak bir yana, İsrail ile Filistin arasındaki tarihi sorunu ikili ve doğrudan görüşmelerle çözebilmek için gönüllü hatta taraflardan daha istekli ve motiveydi. Irak ise Amerikan askerlerinin geri çekildiği, eskide kalmış bir sorundu artık ABD’nin gözünde.
Kaseti hızlıca ileriye sarıp günümüze döndüğümüzde ise o iyimserlikten eser kalmadığını, yüzlerin bıkkınlıkla eğilmiş, salonun havasının İD karabasanı ile ağırlaşmış olduğunu görüyoruz.

Son bir senede neler olmadı ki? Kırım Rusya tarafından ilhak edildi, Irak ve Suriye’yi ayıran sınır artık sadece haritalarda fark edilir oldu. İsrail-Filistin barış görüşmeleri çöpe atıldı, İsrail ile Hamas yeni bir savaştan çıktı. Devlet dışı aktörler güçlenerek dış politika gündemini belirleyen ve değiştiren başlıca oyuncular oldular. İşte bu havada toplandı BM üyeleri.
Barışa bir umut olarak görüldüğünden, yeni seçildiği gibi Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen ABD Başkanı Barack Obama da konuşmasında bu umudu ancak bir dilek olarak anabildi. “Korku karşısında umudu tercih ediyoruz,” dese de artık diplomasi seçeneğinden bahsedemiyor. ‘Ölüm ağı’ olarak adlandırdığı İD ile mücadelenin ancak ‘onlar gibi katillerin anladığı dilden’ yapılabileceğini söyleyerek askeri operasyona destek arıyor. Obama konuşmasıyla Ukrayna sorunu nedeniyle Rusya’yı küresel tehditlerden biri olarak nitelerken, Arap ülkelerine ve İran’a göz kırpmayı ihmal etmiyor. Sünni ülkeler ile Şii İran, mezhep ve etnik çekişmenin pençesindeki Ortadoğu’da tehlikeli bir kokteyl olsa da Obama, bölgesel aktörlerin de dâhil olduğu, olabildiğince geniş bir koalisyonla, kendi payına kara harekâtı düşmeyen, meşru bir operasyon sürdürmek niyetinde.
İsrail-Filistin konusu ana gündem maddesi olmamakla birlikte Abbas ve Netanyahu’nun konuşmalarının ardından barış görüşmesi ihtimali bile belirsiz bir süreliğine tamamen kuma gömüldü. İki liderin yeni bir barış planı sunması hatta yeni herhangi bir şey söylemesi beklenmiyordu. Obama’nın iki devletli çözüm önerisinin geçerli ve statükonun sürdürülemez olduğunu söylemesi aslında konuyu özetliyordu. FÖY Lideri Abbas’ın, daha sonra ABD tarafından da kınanacak, İsrail’i soykırım ile suçladığı, yapıcı olmaktan oldukça uzak sert konuşmasının, uluslararası kamuoyunu değil televizyon ekranlarından konuşmayı dinleyen Filistinlileri hedef aldığı barizdi. Birlik hükümetinin devamı niteliğinde, El Fetih’in Gazze’de yönetimi ele alacağı açıklamasının hemen ardından yapılan bu konuşma, Abbas’ın bir Batı kuklası olmadığının, Filistin halkını temsil ettiği ve hakları için savaştığının bağırır biçimde bir dışa vurumuydu adeta.
Pazartesi akşamki konuşmasında ise Netanyahu, Hamas-İD-İran konularına yoğunlaştı. “Hamas İD’dir, İD Hamas’tır”, “İsrail roketleri ile çocuklarını korudu, Hamas çocuklar ile roketlerini korudu” gibi kelime oyunları ile tweet edilmeye hazır slogan tadında sözler serpiştirdiği konuşmasının en çarpıcı noktalarından biri terörist hakları koruyucusu olarak nitelediği BM İnsan Hakları Konseyi’ni eleştirmesi oldu. Netanyahu konuşmasında, beklendiği üzere, terörizmi desteklediğini vurguladığı, nükleer tehlike arz eden İran’a ağırlık verdi. Bu durum İD’e karşı olan mücadelede Tahran’ı Batı kampına kazandırmaya çalışan Batılı liderleri rahatsız etmiş olmalı. İsrail’in Yahudi Devlet olduğu vurgusuna yer verdiği konuşmasında iki de sürpriz saklıydı. Netanyahu, Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini güçlendirmelerinin Filistin konusu dâhil birçok sorunu çözeceğini belirtti ve barış adına -güvenlikten ödün vermeden- tarihi bir taviz verebileceğini açıkladı. İki devletli çözümden hiç bahsetmemiş olması ve açık bir plan sunmamasına rağmen gereken başkentler, istenilen mesajı almış olmalı.
BM Zirvesi sonucunda söylenecek tek şey İran’ın hızlı geri dönüşünü tamamlamak üzere olduğu. Küresel tehditler karşısında İran’dan medet uman Batı ülkeleri kuralları Tahran’ın koymaya başladığı gerçeğinin ne kadar farkında bilinmez ama İD gibi tehditlere karşı mücadelede İran’ın yardımcı olmasının büyük bir bedeli var. Asıl soru da burada yatıyor; Batı İran’a bu bedeli ödemeye hazır mı?

Karel Valansi OBJEKTİF 1 Ekim 2014 Şalom Gazetesi
http://www.salom.com.tr/haber-92524-new_yorkta_bir_yil_sonra.html


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Turkish people’s perception of Israel on its 68th anniversary

“ Today we are not only celebrating the 68th anniversary of the independence of the State of Israel, we are also celebrating the anniversary of the friendship between Turkey and Israel.”  These significant words belong to deputy Governor of Istanbul, Ismail Gultekin. Last Monday, the Israeli Consulate in Istanbul held an elegant reception in Istanbul, for the 68 th  anniversary of Israel’s independence. Gultekin’s speech in this event demonstrated how imminent the normalization of the relationship between Turkey and Israel and how willing Turkey is. Israeli Consul General Shai Cohen’s speech also included similar cordial messages. Cohen said that despite issues regarding diplomatic relations, the assistance offered by Turkey to Israel after the terror attack on March 19 on Istiklal Avenue which killed three Israeli citizens, demonstrated how profound the cooperation between the two countries is. He also emphasized that there is a positive atmosphere for the normalization ...

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...