Ana içeriğe atla

Domino etkisi Avusturya ve İtalya’dan başlamayacak, şimdilik

Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri ve İtalya’daki anayasa referandumu, popülist politikacıların yükselişini sorgulayan bir ibre olarak kabul edildi ve yakından takip edildi. Aşırı sağcı partilerin aldıkları halk desteği sayesinde gittikçe normalleştiği bir dönemde, bu iki ülkedeki sonuçlar sağ popülizminin benzerlikler taşımasına rağmen her yerde aynı sonuçlar doğuran bir trend olmadığı tescilledi.
Seçim sonuçları açıklandığında Avusturya’nın yeni Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen zaferini “Avusturya'dan Avrupa'nın tüm başkentlerine giden umut ve değişimin sinyali” olarak değerlendirdi. Gerçekten de öyleydi. Brexit, Trump derken aşırı sağ Özgürlük Partisi’nin adayı Norbert Hofer’in zaferi popülizmin ve İslamofobinin yükseldiği, küreselleşme karşıtlığının arttığı, mülteci sorununun öne plana çıkarıldığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde belki de olağan karşılanacaktı. Kamuoyu yoklamalarının bu sefer de yanıldığının altını çizmek gerek.

Popülizm günümüzde Trump ile özdeşleşmiş olsa dahi, Avusturya’da güler yüzü ve ılımlı söylemleriyle Hofer daha farklı bir imaj çizmişti. Ancak Bellen, kendini halkın talep ettiği alternatif olarak sunmayı başardı ve kazandı. Böylece Avusturya ezberleri bozdu ve eski Nazilerin kurduğu partiden ve 1930’larda yasaklı Nazilerin birbirlerini tanımak için kullandıkları mavi çiçeği takan liderinden oylarını esirgediler. Avusturya’nın en kötü şöhrete sahip kişisi olan Hitler’in ve İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Holokost’un (Yahudi soykırımı) hala canlı duran hatırası, dünyada yükselen popülizmin etkisini en azından Avusturya’da engelleyebildi. Buna karşın seçim kampanyalarında en dikkat çekici nokta adının bile fazla anılmadığı Avusturya’da, Hitler benzetmeleri üzerinden başlayan ve fotomontajlı resimlerden, svastikalı posterlere varan tartışmalardı.
Bu sonuç AB yanlısı, çoğulcu, liberal demokrasinin hala var olabileceğini göstermiş olsa da Avusturya sadece tek bir örnek. Ayrıca ülkeyi yönetenlere ve yerleşik partilere yönelik öfke de sabit. Var olan düzene, elitlere ve küreselleşmeye itirazın çığ gibi büyüdüğü bu ortamda, göçmen karşıtı düşünceleri ve Avrupa’nın Müslümanlaşması söylemi 2018 parlamento seçimlerinde Özgürlük Partisini iktidar olamasa da koalisyon ortağı yapması muhtemel. Her şeyin tetikleyicisi ise her zaman olduğu gibi ekonomi.  
Aynı gün İtalya anayasa reformu konusunda referanduma gitti. Anayasada yapılacak bu değişiklik sayesinde yasamanın daha hızlı yapılabileceği, böylece daha kalıcı hükümetler kurulacağı savunuluyordu. Ekonomiye öncelik veren Başbakan Matteo Renzi sayesinde ticaretin ve büyümenin artacağını düşünen iş adamları ve muhafazakârlar, yani var olan sistemin kaymağını yiyenler, Renzi’yi destekledi. ‘Hayır’ diyenler ise hükümeti kontrol etme mekanizmalarının azalacağını, ülkede otoriterleşmenin önünü açacağını savundu.
Birkaç sene öncesinin altın çocuğu Renzi yeni bir lider arayışındaki İtalya’nın umudu olmadığını, var olan sistemin yeni bir isimle sürdüğünü başbakanlığı sırasında gösterdi. Yaptığı en büyük hataysa bu referandumu bir varoluş testi haline çevirmesi oldu. Sonradan geri adım atmış olsa da, “Sonuç hayır çıkarsa istifa ederim,” diyen Renzi kişileştirdiği referandumu kendi hükümetinin güven oylaması haline soktu ve tüm muhalefeti karşısına aldı.
Daha önceden tecrübe ettiğimiz gibi, bu tür referandumlar liderler için pek de olumlu sonuçlar çıkarmıyor. Fransa’daki AB anayasası referandumu, muhalefetin baltalamasıyla halktan onay alamamıştı. Brexit referandumu sonrası, tıpkı Renzi gibi, istifa etmek zorunda kalan Cameron ise bir başka örnek.
Bugün İtalya’da öncelik yeni bir hükümetin kurulması. Siyasal belirsizliği ortadan kaldıracak teknokrat bir hükümetin kurulması olası. Ve tıpkı Renzi gibi, AB’den mülteci sorunu ve deprem yaralarını iyileştirmek için destek istemek ilk icraatları olacak. Bu da tek başına üstesinden gelemeyeceği ekonomik sorunlar yaşayan İtalya’nın AB’de kalmayı tercih edeceğini gösterir.
Geçen seçimleri kıl payı kaybeden, Lirete dönmek isteyen Beş Yıldız Hareketi erken seçim isterken, piyasalar ise istikrar istiyor. Kırılgan ekonomiye sahip İtalya yeni bir ekonomik türbülansa dayanacak güce sahip değil ve bankalar krizini çözemezse bundan tüm AB ülkeleri etkilenebilir.
Pazar günkü seçimler AB’nin yaşadığı ortak sorunların, farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğurabileceğinin bir örneği oldu. Her bedene uyan tek bir çözüm formülü yok. Bu seçimlerin Brexit gibi bir AB oylaması olmadığını da akılda tutmakta fayda var. Tüm bu tartışmalarda AB üyeliğinin öne plana çıkarılması ise hem bu projenin ciddi yara aldığını hem de AB’nin Avrupalı politikacılar için hırslarını çıkarabilecekleri bir nevi boks çuvalına döndüğünü gösteriyor. 
Avusturya ve İtalya 4 Aralık’ta bir şey daha gösterdi. O da korkulan domino etkisinde ilk çekilen taşın kendileri olmayacağını. Ancak, AB’nin yapısal sorunları ciddi boyutlarda. AB’nin ekonomik krize, mülteci akımına karşı politikalarını ve özellikle gençlerin işsizlik sorununa çözümler sunması gerekiyor. Aksi halde önümüzde bekleyen Fransa, Almanya, Hollanda ve belki de İtalya’daki kritik seçimlerin sonucunda AB istikrarını ve inandırıcılığını daha da kaybeder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı

Ahmet Han: “Türkiye ile İsrail kadar stratejik çıkarları bu kadar örtüşen iki ülke daha yok”

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile İsrail’de üç çocuğun kaçırılmasının ardından başlayan süreci, son Gazze operasyonunun hem İsrail-Filistin ilişkilerinin geleceğine hem de dünyada artan antisemitizme etkisini konuştuk. Ayrıca yaşanan tüm bu olayların Türkiye’deki yansımaları ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini tartıştık. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan sonra İsrail ile Hamas arasında sükûnete karşı sükûnet anlayışı hâkimdi. Ne değişti? İsrailli üç çocuğun kaçırılıp öldürülmesi ile mi işler değişti yoksa daha önceden bunun sinyalleri var mıydı? Tarafların ikisinin de birbirleri ile ilgili bir algıları var. Kim kimin neyi ne kadar stokladığını biliyor. Bu bakımdan herkesin bir müdahale eşiğinin olduğunu düşünüyorum. Yüksek sesle çok söylenmiyor ama pişe pişe bir noktaya geldiği zaman taraflar biliyor ki artık orada mutfağa girmek, müdahale etmek lazım. Bu İsrail için Hamas’ın silahlanması ve altyapısını geliştirmesi ile