Ana içeriğe atla

Din derslerinden kimse memnun değil

Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği (PODEM)’in, Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi desteğiyle hazırladığı ‘Eğitimde Çoğulculuk ve İnanç Özgürlüğü Raporu’, düzenlenen bir toplantı ile tanıtıldı. Din derslerinde yaşanan sorunlar ve beklentiler üzerine gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre hiçbir kesim mevcut din derslerinden memnun değil.

2016 yılının Mart-Ağustos ayları arasında, toplumun farklı kesimlerinden lise öğrencileri ve ebeveynleri ile yapılan görüşmelere dayanan rapor, ilginç sonuçlar ortaya koydu. Rapor kapsamındaki görüşmeler İstanbul, Ankara, Kayseri ve Diyarbakır’da yaşayanlarla yapıldı.

Görüşmeler sonucunda, din dersi konusunda kimsenin mevcut durumdan memnun olmadığı ve mevcut mekanizmanın farklılıkların bir arada yaşamasına uygun olmadığı ortaya çıktı.

Gayrimüslimler din dersinin tarafsız ve eşit mesafede olmadığını, okutulan din kitaplarında dinleri hakkında hatalı bilgilerin olduğunu belirtti.

Dindarlar da  memnun değil. Rapora göre dindarlar din eğitimini yeterli bulmuyorlar, ezber bilgiler dışında daha iyi bir içerik talep ediyorlar.

Araştırmaya katılanların çoğunluğu, derslerde devletin bakış açısının hakim olduğu, tek kültürlü, tek dinli, tek mezhepli bir eğitim sisteminin parçası olarak ders içeriğinin Sünni İslam’ın bakış açısıyla yazıldığını ifade etti. 

 

Eğitimde  çoğulculuk ve inanç özgürlüğü

Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği (PODEM)’in, Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi desteğiyle hazırladığı ‘Eğitimde Çoğulculuk ve İnanç Özgürlüğü Raporu’, düzenlenen bir toplantı ile tanıtıldı. Özge Genç, Demet Taşkan, Ulaş Tol, Mine Yıldırım tarafından kaleme alınan rapor, toplumun farklı kesimlerinin, okullarda din dersleri ve dini semboller, pratikler hakkında ihtiyaç ve beklentilerine odaklanıyor. ‘Yetişkinlerin ve Çocukların Gözünden Okullarda Din Dersleri ve Dinin Görünümleri’ inceleyen çalışma, eğitim sisteminde çoğulculuk ve inanç özgürlüğü konularında farklı kesim ve inanç gruplarının taleplerine yönelik güncel bir kaynak oluşturmayı ve bu taleplerin insan hakları hukukuyla ilişkisine dair farkındalık yaratması açısından önemli.

Çalışma kapsamında Mart - Ağustos 2016 ayları arasında ebeveynler ve çocuklar olmak üzere iki saha araştırması yürütüldü. İstanbul, Ankara, Kayseri ve Diyarbakır’da yaşayan, farklı inanç gruplarından ve farklı dini pratik seviyelerine sahip toplam 124 ebeveynle gerçekleştirilen mülakatların ardından, İstanbul, Ankara ve Kayseri’de yaşayan ve farklı inanç gruplarından toplam 38 lise öğrencisiyle atölye çalışmaları ve birebir görüşmeler yapıldı.

Sistemden doğrudan etkilenen çocuk ve ebeveynlerle yapılan görüşmeler sonucunda, kimsenin mevcut durumdan memnun olmadığı ve mevcut mekanizmanın farklılıkların bir arada yaşamasına uygun olmadığı ortaya çıktı. Gayrimüslimler din dersinin tarafsız ve eşit mesafede olmadığını vurgularken, Aleviler konuyu ayrımcılık ve kimlik inşası olarak değerlendiriyorlar. Dindar olmayan kesimler din derslerini toplumun dindarlaşması yolunda bir araç olarak görüyor. Dindarlar ise eğitimi yeterli bulmuyorlar ve genelde diğer kesimlerin taleplerine kulaklarını tıkamış durumdalar. Araştırmaya katılanların çoğunluğu, derslerde devletin bakış açısının hakim olduğu, tek dilli, tek kültürlü, tek dinli, tek mezhepli bir eğitim sisteminin parçası olarak ders içeriğinin Sünni İslam’ın bakış açısıyla yazıldığı ifade ediyor.

Rapora göre her kesimin daha iyi bir din eğitimi talebi var. Bu talep çoğunluk için bütün dinleri kapsayan, evrensel bir ders olarak dile getiriliyor. Ders içeriğinin farklı din, inanç ve felsefi görüşleri içerecek şekilde değişmesi ortak beklenti. Gayrimüslimler bu derste tarafsız, insani değerler eğitimi verilebileceğini ifade ediyor. Dindar kesimler ezber bilgiler dışında daha iyi bir içerik talep ediyorlar. Din dersleri hakkındaki ortak eleştiriler ezbercilik, eleştirel düşünceye yer vermemesi, dayatmacı olması, kaynakların yetersiz olması ve ‘zorunlu’ seçmeli olması.

Aldıkları din dersi hiç bir kesimden çocuğu tatmin etmiyor. Alevi aile ve çocuklar diğer kesimlere göre daha fazla sorunla karşılaşıyor. Alevi çocuklar ayrımcılık, baskı, dışlanma hissi yaşadıklarını belirtiyor. Gayrimüslimler bu dersten muaflar ancak muafiyetleri çocukları inançlarını ifşa etmeye zorluyor. Ayrıca Temel Eğitimden Orta Eğitime Geçiş (TEOG) sınavında din dersi sorularından muaf olmaları sonuçlarda bu çocukları dezavantajlı duruma düşürüyor. Gayrimüslimler okutulan din kitaplarında dinleri hakkında hatalı bilgilerin olduğunu belirtiyor. Gayrimüslimlerin talepleri arasında dinî tatilleri kullanabilmeleri de yer alıyor.

Araştırma sırasında gayrimüslim çocuklara ulaşmada zorluk yaşandığı belirtiliyor. Yapılan görüşmeler devlet okullarından çok özel okullarda okuyanlarla gerçekleştirildi. Özel okullardaki gayrimüslim çocuklar görüşmelerde inançlarına saygı duyulduğunu ve bundan duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Gayrimüslimler din eğitiminin aile içinde verilmesi gerektiğini belirtirken, Yüksek Düzey (Sünni) Dindarlar olarak tanımlanan grup ile Aleviler okul ve aile dışı eğitim imkânlarına vurgu yapıyorlar.  

Raporda, kimsenin inancını açıklamasının gerekmemesinin önemi ve din derslerinde mutlaka ayrımcı olmayan muafiyet hakkının tanınmasının gerekliliği vurgulanıyor. Altı çizilen bir diğer sorun, din dersleri dolayısıyla oluşan mağduriyetlerde hiçbir etkili şikâyet mekanizmanın bulunmaması. Seküler ve dindar aileler arasında karşılaşılan en büyük anlaşmazlık ise ders saatlerinin Cuma namazına göre düzenlenmesi ve okullarda mescit açılması önermelerine yönelik.

Raporda ayrıca araştırma sonucuna göre hukuksal bir değerlendirme ve mevcut durumun düzeltilmesi için yapılması gereken öneriler de yer alıyor. Raporun tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://podem.org.tr/wp-content/uploads/Egitimde-Cogulculuk-ve-Inanc-Ozgurlugu.pdf

Karel Valansi, Şalom Gazetesi 21 Haziran 2017 http://www.salom.com.tr/haber-103529-din_derslerinden_kimse_memnun_degil.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...