Ana içeriğe atla

Savaşın açtığı derin acı: Mülteciler

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 1950 yılında kurulduğunda, planlanan kapsamı da süresi de kısıtlıydı. Amacı II. Dünya Savaşı sonunda, yaşanan savaşlar nedeniyle yerlerinden edilmiş Avrupalılara yardım etmekti. Üç yıl içinde mültecilerin sorunlarının çözümleneceği tahmin edilmiş ve bu sürenin sonunda kurumun kapanması planlanmıştı. Ancak ne savaşlar, ne yerlerinden edilmeler sona erdi. Avrupa için tasarlanan BM kurumu, Afrika, Latin Amerika, Ortadoğu, Asya’da yaşanan mülteci krizlerine müdahale etti ve günümüzde de varlığını sürdürmekte.
UNHCR, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle bir rapor hazırladı. Durum oldukça kaygı verici. Genelde mülteci krizinin Avrupa’ya etkileri konuşulur. Bugün sayılar ve gerçekler konuşsun.
UNHCR’nin yaklaşık 70 yıllık tarihinin en yüksek mülteci sayısına erişildi.
Savaş, şiddet ve zulümden kaçanların sayısı 2016 sonunda 65,6 milyona ulaştı.
Bu rakam Birleşik Krallık’ın bugünkü nüfusundan daha fazla (65,5 milyon, 2017)
65,6 milyon mülteci demek, dünya genelinde 113 kişiden biri mülteci demek.
Bir diğer deyişle, 2016’da dakika 20 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
En büyük sebep ise yedinci yılındaki Suriye Savaşı. Bu savaş, insanların canlarını kurtarmak için evlerini terk etmeye karar vermesinin en büyük sebebi. Suriye savaşı bitirilmedikçe mülteci krizi de bitmeyecek. Bu kişilerin evlerine geri dönmeleri için uygun bir ortam oluşmadıkça, onları kabul eden ülkelerde yeni baştan hayatlarını kuruyorlar. Ülkelerinde başta güvenlik olmak üzere durum normalleşirse dönerler mi? Bir kısmı sadece. Zaman geçtikçe, yeni ülkelerine alıştıkça, kendi ülkelerine dönme olasılıkları da düşüyor. Sadece Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısını düşünün. Onlar büyüyorlar ve kendi ülkelerine ait bir bellekleri yok.
5,5 milyon Suriyeli mülteci durumunda bugün. Toplamda ise 12 milyon Suriyeli ülke içi ve dışında olmak üzere yerlerinden edilmiş durumda. Bu toplam Suriye nüfusunun % 65’i demek. Suriye’nin ardından ikinci sırada ise Güney Sudan var. Sadece 2016’da 737.400 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Mülteci deyince akıllara genelde Avrupa ve yaşadığı sorunlar gelse de, mültecilerin çoğu Avrupa gibi üst gelirli ülkelerin dışında yaşıyor. Mültecilerin % 84’ü düşük veya orta gelirli ülkelerde bulunuyor. Yani, mülteci krizinden etkilendim diye en çok sesini çıkaran Avrupa’ya karşın, her üç mülteciden biri dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde barınıyor. Yoksul ülkelerin çatışma alanlarına yakın olması kadar, diğer ülkelerin mülteci politikaları da bu büyük dengesizliğin sebeplerinin başında bulunuyor. 
Ve çocuklar… Mülteciler konusunu düşündüğünüzde, bunların yarısının çocuk olduğunu aklınıza getirin. Ve bu çocukların hepsinin aileleri ile birlikte olacak kadar ‘şanslı’ olmadıklarını da. Ailelerinden ayrı düşmüş 75 bin yalnız seyahat eden çocuk sığınma başvurusunda bulundu. Bu sadece acının bilinen yüzü.
Suriye konusunda Türkiye, 27 Nisan 2017 verilerine göre yaklaşık 3 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye’yi Lübnan ve Ürdün takip ediyor. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi kısıtlama maddesi ekleyerek, yani Avrupa dışından mülteci kabul etmeme maddesi ekleyerek, mülteci alan bir ülke konumuna gelmeyi engellemeyi amaçlamıştı. Ancak günümüzde Türkiye çoğunluğu Suriyeli olmak üzere en çok mülteci barındıran ülke durumunda. Üstelik halen mülteci değil misafir konumunda olduklarından mültecilere sağlanan avantajlardan da tam olarak yararlanamıyorlar. Oysa Suriyeliler hem yaklaşık Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyor, hem de  Suriye savaşının sonu ufukta görünmedikçe, gelecekleri Türkiye’de şekillenmeye devam ediyor.
Halktan tepkiler ise hiç eksilmiyor. Mülteciler söz konusu olunca, ev sahibi halk kendi güvenlikleri açısından tepkilerini koyuyor. Sosyal, ekonomik, kültürel güvenlikleri açısından endişeler doğuyor. Ancak bu insanların neden geldiğini, göç etmenin kendi seçimleri olmadığını, mecbur kaldıkları için geldiklerini anlamak lazım. Üstelik başta Suriyeliler olmak üzere onları mülteci yapan koşullar henüz ortadan kalkmadı.
Ülkelerin mülteci politikaları korku üzerinden tasarlanıyor, bu kişiler terör tehdidi olarak görülüyor. Oysa onlar da işinde gücünde olan sıradan insanlardı kendi ülkelerinde. Savaş onlar için yeni ve karanlık bir sayfa açtı. Başta yardıma ihtiyaç duysalar da iyi bir entegrasyon programıyla ekonomiye bir yük olmaktan kurtulup, katma değer sağlayabilirler.
Unutmayın Einstein da bir mülteciydi. Ve sırf o da değil. Sigmund Freud, Henry Kissinger, Madeleine Albright, David Miliband, Marc Chagall, Marlene Dietrich, Bob Marley, Gloria Estefan, Freddie Mercury, Jackie Chan, Mila Kunis, Elias Canetti, İsabel Allende...
Karel Valansi, Şalom Gazetesi OBJEKTİF 21 Haziran 2017 http://www.salom.com.tr/haber-103548-savasin_actigi_derin_aci_multeciler.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı

‘Atatürk akılcılığına sıkı sıkı sarılalım’

Sıra dışı bir adam: Celâl Şengör Dr. Ali Mehmet Celâl Şengör, jeoloji dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Bu konuda 19 kitap, 276 bilimsel makale yayınlamış bir bilim insanı. Tarih ve felsefe ile ilgili de bir çok popüler makalenin sahibi. Biz onu bir de Fatih Altaylı ile yaptığı TV programlarından ve çok farklı, gündem oluşturan açıklamaları ile biliyoruz. Geçtiğimiz pazar günü Limmud’a katılan Şengör’e röportaj teklif ettiğimde hem hemen kabul etti, hem de muhteşem kütüphanesini tanımam için evine davet etti. Bu röportajı bizim o günkü keyifli sohbetimizden derledim. Jeoloji ile ilginiz nasıl başladı, nasıl gelişti? Çok küçükken annem bana bir kitap aldı. Üzerinde bir brontozorun kafası vardı, görmediğim hayvanlar ilginç şeyler diye düşündüm. İlkokul öğretmenim bir fen ve tabiat ansiklopedisi hediye etti. Orada bir paleontoloji bölümü vardı. Çok ilgimi çekti. Meraklıydım. Bir mikroskop seti alındı orada sinekleri inceliyordum. Yazları sık sık Bursa’ya giderdik. Anneannem ve