Ana içeriğe atla

Katar ile neler oluyor?

Katar ile Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleri arasındaki gerilim yeniden su yüzeyine çıktı. 2014 yılında büyükelçilerini Katar’dan geri çekmekle sınırlı kalan durum, bu sefer diplomatik ilişkilerin kesilmesinin yanı sıra hava, kara ve deniz trafiğinin kapanmasına, Katarlı diplomat ve vatandaşları ülkeyi terk etmeye ve kendi vatandaşlarını Katar’dan geri çağırmaya kadar gitti. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in Katar’ı bölgede yalnızlaştıran adımına önce Mısır, ardından da Yemen, Libya ve Maldivler katıldı. Suudi Arabistan’ın bölgedeki etkisi nispetinde bu sayı daha da artabilir.

Katar ile Suudi Arabistan’ın yıldızı hiçbir zaman barışmadı. Bunun en büyük sebebi, Riyad Doha’yı kendi kontrolü altına almak istedikçe Katar’ın bağımsız bir dış politika sürmesi ve Suudi Arabistan’ın genelde alışkın olduğu ‘söz dinleyen uslu komşusu’ olmayı reddetmesi. Buna bir de İran karşısında oluşturulmak istenen Sunni bloğa ABD Başkanı Donald Trump’ın verdiği açık desteği de eklemek gerek. İran’ı yeniden çevreleme politikasına geri dönen ABD Başkanı’nın ilk yurtdışı ziyaretinde Suudi Arabistan’ı seçmesi, Arap NATO’su vaatleriyle kalpleri kazanması, bir de tarihi büyüklükte silah anlaşmasına imza atılmış olması, Riyad için ABD desteğini cepte görmesi ve Katar’a karşı bu sert kararları alması için yeterli gelmiş olmalı.
Oysa ABD için Katar harcanabilecek bir aktör değil. Katar’da ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) bölgesel karargâhı bulunuyor. IŞİD ile mücadelede önemli bir konuma sahip Katar, aynı zamanda Hamas, Hizbullah, Taliban, El Kaide, Müslüman Kardeşler liderlerine ev sahipliği yapıyor ya da onlarla diyalogu bulunuyor. Bu bariz ikilem, ABD için ‘düşmanla’ dolaylı yoldan diyalogda kalmanın ve gelişmeleri yakından takip edebilmenin geçerli yöntemi.
Katar’ın Suudi Arabistan’ı rahatsız eden diğer bir özelliği bağımsız karakteri ve Batı’nın desteğini almış olması. 1995 yılında tatile çıkmasını fırsat bilip babasını deviren Emir Hamad, Katar’ı radikal bir Arap ülkesi görünümünden kurtarıp modernleştirmeye karar vererek değişimi başlatmıştı. BAE’nin başarısını örnek alan emir, ülkesini bir ticaret ve turizm merkezine çevirdi. Katar’ı dünya çapında itibar sahibi, küresel bir marka haline getirmek için bir sonraki adımıysa Batı’ya açılmak oldu. Batı’nın önemli firmalarına ortak olurken, birçok Batılı üniversite ve kurumu da kendi topraklarında ağırlıyor.
Ancak Katar’ın önünde BAE kadar Kuveyt örneği de var. Petrol zengini Kuveyt’in Irak tarafından işgali, Katar’ı -Riyad’ı kızdırmak pahasına- dış politikada bağımsız olmaya itti. Kendini koruyacak askeri güce sahip olmadığından 11 Eylül saldırıları sonrası Suudi Arabistan’dan ayrılan ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli askeri üssüne ev sahipliği yapmak için gönüllü oldu ve bunun yaratacağı güvenceye sığındı. Amacı ise belliydi; bölgesel güçlerin baskısından kaçınmak, bölgenin geleceğini kendi lehine şekillendirmek ve vazgeçilmez olmak.
İran ile ilişkilerini de bu açıdan tartmak lazım. Ne de olsa ana ekonomik gelir kaynağı olan doğalgaz, İran ile paylaştığı Güney Pars (Kuzey Sahası) doğalgaz sahasından geliyor. Tahran ile bu nedenle ilişkilerinim sağlıklı yürütmek zorunda. On iki yıllık moratoryumun ardından nisan ayında aldığı doğalgaz sahasını geliştirme çalışmalarına devam kararına, İran’ın göz yumduğunu hatırlamakta fayda var. İran ise bu konuda kendine oldukça güveniyor. En son Fransız Total ile anlaşma imzalayan Tahran, doğalgaz üretiminde Nisan 2018’e kadar Katar’ı geçeceğini iddia ediyor. Öte yandan iki ülke, ilişkilerinde bir ortak zemin bulmuşa benziyor. Suudi Arabistan ve diğerleri ilişkileri kesince, gıdada ithalata bağımlı olan Katar’ın yardımına üç limanını kullanma izni veren İran’ın yetiştiğini eklemek gerek.
Katar’ın komşularıyla ana sorunu İran olsa da tek konu bu değil. Bahreyn Katar’ı iç işlerine karışmakla ve terör örgütlerini desteklemekle suçluyor. BAE ve Mısır ise Müslüman Kardeşlere destek vermekle suçluyor. Katar’ın Mısır’daki Mursi yönetimine verdiği destek biliniyor. Ancak Müslüman Kardeşlerin yükselişi ile şekillenen Arap Baharı yön değiştirdikçe, özellikle de Sisi yönetiminin sert tedbirlerinin ardından, iddia edildiği gibi desteklenebilecek bir yapı kalmadı Mısır’da. Bu nedenle bu sebep güncel olmadığı gibi, pek inandırıcı da değil. Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan Hamas konusunda ise Katar, Riyad’ın talebi üzerine Batı Şeria’dan sorumlu Hamas liderlerini sınır dışı etti. Ancak Filistinlilerce onaylanan bu durum bile Suudi Arabistan’ı sakinleştirmeye yetmedi. Bu sırada önemli bir not, İsrail ile normalleşme anlaşması öncesi Türkiye’den çıkarılan, aralarında Saleh al-Arouri’nin de bulunduğu Hamas liderlerinin Katar’dan ayrıldıktan sonra gittiği söylenen ülkeler arasında Lübnan, Malezya ile birlikte Türkiye’nin de ismi geçiyor.
Türkiye ise büyük bir diplomasi trafiği ile gerilimi düşürmek için çabalıyor. Bunun başlıca sebepleri, Türkiye’nin 2016 yılında beri Katar’da askeri bir üssü bulunması, Katar’ın ise Turkiye’deki ciddi yatırımları sayılabilir.
Katar’a karşı başlatılan bu savaşın, muhtemelen Trump’ın bilgisi dahilinde, ancak tahmin edilenden daha süratle tırmandığı söylenebilir. Ancak bu baskının geri tepip, Katar’ı İran’a yaklaştırabileceğini de, bu tehlikeli oyunda göz önünde bulundurmakta fayda var. Böylesi bir gelişmenin durumu herkes için çok daha karmaşık hale getireceğini söylemeye gerek yok. Öte yandan, Reuters’da çıkan habere göre Katar’dan BAE ve Umman’a halen doğalgaz sevkiyatı devam ediyor. Bu da demektir ki bu gerilim tahminimizden daha kısa sürede de çözüme kavuşabilir. Asıl sorun, ABD seyirci kalmaya devam eder ve bu bağlantı da kesilirse, hem bölge hem de dünya için çok daha çetin günlerin yaklaşacağıdır.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi, 7 Haziran 2017 http://www.salom.com.tr/haber-103374-katar_ile_neler_oluyor.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...