Ana içeriğe atla

İsrail’in Körfez rüyası

Katar’a karşı topyekûn bir savaş sürüyor. Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır’ın başlattığı ve birçok ülkenin takip ettiği Katar’a yönelik yalnızlaştırma ve sindirme politikası bir kez daha Orta Doğu’da güç kartlarının yeniden dağıtılmasına sebep oldu. Gözler ve dikkatler Katar’ın üzerindeyken pek tartışılmaya fırsat bulunamayan BAE Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe'ye ait olduğu iddia edilen e-postalarda ise krizin anahtarları bulunuyor. Bu yazışmalardan, hem ABD hem de BAE’nin, Katar'ın Müslüman Kardeşler ve Hamas'a verdiği desteği, teröre destek olarak yorumladıkları ve önlem alma ihtiyacında oldukları açıkça belli oluyor.
Katar’ı yalnızlaştırma politikası, bölgede kuruluşundan beri dışlanmış ve düşmanlaştırılmış bir başka ülkeyi akıllara getiriyor; İsrail. Katar krizi İsrail’i birçok açıdan yakından ilgilendiriyor. Öncelikle ana düşmanı İran’a karşı bölgede kendisini de içeren, genişleyen bir koalisyon oluştu. Ve bölge derken 1948’deki kuruluşundan beri İsrail’i yok etmeye çalışan ülkelerden bahsediyorum.

İsrail’in, Müslüman Kardeşler’in bir kolu olan Hamas’a karşı Sisi Mısır’ı ile oluşturmuş olduğu ittifak, İran tehdidi nedeniyle Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine de sıçramıştı. Körfez’deki bu son krizle, İsrail ile kurulan ilişkiler daha da yakınlaştı. Bu duruma, Obama’nın Orta Doğu politikasından memnun olmayan tüm bu ülkelerin, Trump ile birlikte Amerikan gücünün bölgeye geri döndüğüne duydukları sevinci ve askeri anlaşmalarla ilişkilerini tazelediklerini de eklemek gerek.
Hacklenen e-postalardan öğrendiğimiz kadarıyla Suudi Arabistan ve ABD, Arap Baharı’nın yarattığı fırtınaya ve seçimlerle iktidarın değişmesi olasılığına korkuyla yaklaşırken, komşusu Suriye’deki savaş dahil tüm gelişmeleri güvenli bir uzaklıktan takip eden İsrail ise Orta Doğu’nun sil bastan şekillendiği bu süreçten büyük ölçüde avantajlı çıkıyor.
Her ülke boyunu asan dertlerle uğraşırken, Arapları birleştiren ‘ortak düşman İsrail’ söylemi kadar, Filistin davası da, çıkarlar gereği arka plana itilmişti. Bölge ülkeleri İran tehdidi ve simdi de Katar ile uğraşırken, İsrail üzerindeki baskı da azalmış oluyor ve ortak terör tehdidi hiç umulmadık işbirliklerine geçit veriyor. Dikkatlerin odağı olmadığında büyük ölçüde rahat nefes alan İsrail, buna rağmen Gazze’deki Hamas’ın yanı sıra, Sina ve Golan’da artan IŞİD ve Hizbullah tehlikesinin farkında.
Hamas ise bu gelişmelerden en çok etkilenenlerin başında geliyor. Arap Baharı’na kadar Suriye’den Gazze’yi yöneten ve İran’dan destek alan Hamas’ın Suriye savaşıyla birlikte Sünni bloka kayması ilişkilerini bozmuştu. Bunun sonucu Katar kapılarını Hamas liderlerine açmış ve bu kararıyla hem Mısır hem de Suudi Arabistan’ı kızdırmıştı. 2012’de Katar emiri Gazze ziyareti ile Hamas’ın yardımına koştuğunda, milyonlarca dolarlık desteğin yanı sıra yönetime meşruiyet kazandırdığını da eklemek gerek.
Hamas’ın yanı sıra birçok terör örgütüne ev sahipliği yapan Katar, aynı zamanda ABD ve İsrail için bölgeyi ve Gazze’yi kontrol altında tutmaya yarayan, terör örgütleriyle diyaloğu bulunan kıymetli bir arabulucuya dönüşmüştü. Bu açıdan İsrail ile Katar’ın Gazze konusunda yakın çalıştığını söylemeliyiz. Katar’ın Suudi baskısıyla Hamas liderlerini sınır dışı etmesi ve tüm bu avantajlarını kaybetmesi Hamas kadar İsrail’i ve Gazze’yi de olumsuz etkileyecektir.
Öte yandan, Katar iki devletli çözüme ulasmak için El Fetih ile Hamas arasında uzlaşma sağlamaya çalıştıkça Hamas kendi içinde ikiye bölündü. El Fetih ile diyalogda olan siyasi kanat ile İran ile ilişkileri eskisi gibi rayına koymak isteyen askeri kanat arasında gerilim bu süreç boyunca yükseldi. Orta Doğu İran ile Suudi Arabistan etki alanları arasında bölünmüşken, Hamas’ın bırakın El Fetih ile, kendi arasında uzlaşma sağlaması bile güç olacağa benzer.
Ayrıca, İran’a karşı oluşturulan Sünni blokta Katar’ın bölgede yalnızlaştırılması gibi, Hamas’ın da Katar’ın politik şemsiyesinden çıkarılıp başıboş bırakılması ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu durum kendini köşeye sıkışmış hisseden Hamas’ı yeniden İsrail’e karşı bir olum-kalım savaşı başlatmaya veya İran’ın kucağına çekebilir. İsrail-Filistin sorununa İran’ın doğrudan dahil olmasının, özellikle geçen haftaki terör saldırısından Suudi Arabistan’ı sorumlu gören İran Devrim Muhafızları’nın tehditleri akla gelince, sırf Filistin ile sınırlı kalmayacak tehlikeli bir birleşim olacağı şüphe götürmez.
Katar krizi ile derinleşen sorunlara, bölgedeki istikrarsızlığa ve çevresindeki tehlikelere rağmen İsrail tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Orta Doğu’da hep yalnız bırakılan ve kurulduğu günden itibaren Arap ülkelerinin düşmanlığını kazanan İsrail, bugün hiç olmadığı kadar bölgede varlığını kabul ettirmiş durumda. Normalleşme anlaşması sonrası Türkiye ile ilişkilerini yoluna koymada önemli adımlar atan İsrail, Arap ülkelerinin İran karşıtı kampına da dahil olmayı başardı. Ve bir gerçek var ki, Filistin konusu çözümsüzlüğü ile diğer küresel/bölgesel sorunların gölgesinde kaldıkça İsrail komşularıyla ilişkilerini geliştirebiliyor. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, tüm bunlar İsrail’i herhangi bir ülkeden bölgenin önemli güçlerinden biri haline getiren 6 Gün Savaşları’nın 50. yıldönümünde meydana geliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Siz sevgilinizle nasıl yürüyorsunuz?

Bir kafenin kaldırım masalarından birinde oturan İtalyan düşünür ve yazar Umberto Eco çevresinden geçenleri gözlemlediğinde bir şey fark etmiş; artık çiftler eskisi gibi kol kola değil el ele yürüyorlar! Bu yeni keşif sonrasında sokaktakileri daha da dikkatle incelediğinde el ele yürüyenlerin genellikle 30 yaş üstü, burjuva sınıfına ait olduklarını fark etmiş. Umberto Eco bu gözlemini yaptığında şöyle sormuş kendine, “Eskiden çiftler kol kola yürürdü. Şimdilerde ise el ele tutuşmak neredeyse zorunlu. Çocuklu erişkinlere ve gay’lere özgü duran el ele tutuşma onları cinsel ilgiyle ödüllendiren tek kişiyi kaybetmeme yolu mu? Bozulmayacak ilişkiye boyun eğmek, kadere teslim olmak mı? Yoksa yaşlılığın karşı konulmaz ilerlemesi ve yetersiz gelir seviyesini dengeleyen bir şefkat göstergesi mi?” Günlük hayatın bu belki önemsiz ancak ilginç detayı Eco’nun dikkatini çektiği gibi Tempo Dergisi’nin kasım sayısındaki konuyla ilgili makalesini okuduğumdan beri benim de ilgimi çekiyor. Ne k...

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...