Ana içeriğe atla

2022’de Türkiye’nin Orta Doğu politikası

Yeni bir yılı hep ışıltılarla kutlarız. Hani o ışıltılar, parıltılar bize aydınlık, neşeli bir yeni yıl getirsin umuduyla. Oysa 2020 ve 2021’i yaşadıktan sonra yeni bir yılı kutlamak bir yana, hiç bitmeyen bir karabasanı ve o karabasanın içinde küçük nefes aralıkları bulmaya çalışarak geçiriyoruz günlerimizi. Bana sorsanız geçen yıl deyince hala 2019 diyebilirim. O kadar verimsiz, o kadar sevimsiz, o kadar üzücü geçti son iki sene. O nedenle bir yanım eski yılbaşılar gibi sevinçliyken, diğer yanım yeni yılın yeni bir şey getirmeyeceğinin bilinciyle buruk. 

31 Aralık 2021’den 1 Ocak 2022’ye geçerken taksimetreleri sıfırlamadık. Tam tersine yeni yıla elektrik, doğal gaz, benzin, motorin ve LPG'ye yapılan zamlar ve Noel tatili sonrası hareketlenen dış piyasalar ve düşen TL değeri ile girdik. 2022’de Türkiye’nin ana konusunun ekonomi olmaya devam edeceğini ve erken seçim olasılığından dış politikaya her şeyin bunun çevresinde şekilleneceğini söylemek mümkün. 

Kasa boş olduğunda dış politikada gerilim yerine uzlaşı ön plana çıkıyor, yeni diyalog yolları aranıyor. Orta Doğu’da genel olarak böyle bir eğilim zaten mevcut son zamanlarda. Bunun bir nedeni militarize dış politikanın, müdahaleci siyasetin hayal edilen getirilerinin gerçekleşmemiş olması, bir diğer nedeni ise özellikle Covid-19 ile ekonomik sıkıntıların ve toplumsal hoşnutsuzluğun her yerde kendini göstermesi. 

Türkiye özelinde de bir istisna yok. Başta Doğu Akdeniz’deki enerji ittifakı olmak üzere, oynanan oyunlara katılamayınca, katılamadığında bozamayınca bu ülkelerle normalleşmeyi seçti. Ancak önemli bir pürüz var. Daha önceleri Ankara’nın dış politika kararlarını etkileyen Müslüman Kardeşler’e verdiği destek artık dış politika açılımlarında bir yük haline gelmeye başladı.

Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun merkezi Kahire’de. Mısır ile ilişkilere baktığımızda, Arap Baharı ile birlikte güçlenen Müslüman Kardeşler Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Ancak ardından gelen askeri darbe hem ilişkileri bozmuş, hem de Mısır’daki gelişmeler iç siyasetin bir parçası haline getirilmişti. O dönem Rabia hareketi meydanlarda yerini almışken, Mursi’ye yapılan darbeyi Erdoğan kendi iktidarına yönelik bir tehlike olarak içselleştirmişti. 

Bugüne baktığımızda, Müslüman Kardeşler Mısır ile yakınlaşmanın önündeki ana engel. Ancak Arap Baharı’ndan beri Türkiye’de aileleriyle birlikte yerleşmiş ciddi sayıda Müslüman Kardeşler üyesi mevcut. Türkiye Mısır ile normalleşme adına Müslüman Kardeşler’den vazgeçecek mi? Ana soru bu. 

Bu sorunun cevabı olumluysa eğer, benzer şekilde İsrail ile normalleşmenin önündeki ana engel olan ve Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olan Hamas’ı desteklemekten de vazgeçecek mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta, Türk Yahudi Toplumu ve İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı üyelerine yönelik konuşmasında “Türkiye-İsrail ilişkileri bölgemizin istikrarı ve güvenliği bakımından hayatidir,” demişti. Hamas söz konusu olunca, bu durum geçerli olacak mı? Buna ek olarak, bunca zamandır uzlaşı hükümeti kurulamayan, Batı Şeria ve Gazze’de çift başlılık sürerken, Filistin meselesinde desteğini açık bir şekilde Hamas tarafına veren Ankara’nın bu duruşu da değişecek mi? 

Öte yandan, İsrail ve Filistin Yönetimi arasında önemli bir görüşme gerçekleşti. Geçtiğimiz hafta İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ile Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas güvenlik ve ekonomi alanında işbirliği konularında görüştü. Diyalog her yerde tercih ediliyor.

Körfez’e yöneldiğimizde, Türkiye oradaki kutuplaşmanın da tarafı olmayı tercih etmişti. Katar ile ittifakı bölgede ayrı bir blok kurulduğu olarak telaffuz edilmeye kadar ilerledi. Öte yandan Körfez krizinin ve Katar’a yönelik ambargonun kaldırılması, Ankara için başta BAE ile ilişkilerini normalleştirmesi için bir fırsat kapısı araladı. Suçlamalar halen akıllardayken, beklenenin aksine hızlı bir normalleşme ile akabinde adeta yeni bir bahar başladı iki ülke arasında. Şimdi gözler Suudi Arabistan ile olan ilişkilerde bir normalleşmede.

Son yılların Türkiye dış politikasını komşusu Suriye’deki gelişmeler dikte ediyordu. 2021’de bu konuda geri adım atıldığını gördük. Bunda gideceğinden emin olunan Esad’ın her şeye rağmen kalıcı olduğunu ispatlamasının yanı sıra, Ankara’nın Suriye siyasetinin bölge ülkeleriyle ilişkilerini zehirleyen bir soruna dönüşmesi de sayılabilir. 

Yaşadığı çıkmaz Ankara’nın bir çok ülkeye olumlu sinyal göndermesi ile sonuçlandı. 2021’in son dönemini dikkate alarak 2022’nin ilk günlerine baktığımızda, Türk dış politikasının gerilimden uzak, olumlu söylemlerin hüküm sürdüğü, diplomasinin ve diyaloğun tavan yapacağını öngörebiliriz. Ekonominin ve erken seçim olasılığı baskısının dış politika kararlarını yönlendireceği ise muhakkak. 

Ancak ne Orta Doğu ne de Türkiye için uzun vadeli bir projeksiyon yapmak sağlıklı olmaz. İsrailli bir bakan “Türkiye ile ilişkilerimiz mükemmel” dediğinde 2008 yılının son aylarını gösteriyordu takvimler. 2009’un ilk günlerinde, Davos’ta “One Minute” krizi ile ilişkiler baş aşağı sürüklenmeye başlamıştı bile. Gerisini biliyorsunuz…


Karel Valansi, T24, 4 Ocak 2022 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/2022-de-turkiye-nin-orta-dogu-politikasi,33697

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...