Ana içeriğe atla

Sil baştan sevmek gerek bazen

Yıl 2014. Dönemin İsrail Enerji Bakanı Silvan Şalom, Bloomberg'e bir röportaj verir; "Doğal gazı bulduğumuzdan beri dünya ülkeleri tarafından daha fazla kabul görüyoruz." Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğal gazın her anlamda İsrail'i ve bölgeyi değiştireceğinin dile getirilişiydi bu sözler. Geçen bu sürede, doğal gaz İsrail için en önemli stratejik kozlardan biri haline geldi. Doğal gaz sadece enerji güvenliği ve ekonomiyi etkilemedi, aynı zamanda diplomatik bir güç olarak bölgesel işbirliklerinin gelişmesinin de kapısını açtı. 

Bugüne baktığımızda, tek bir mil boru hattı döşenmemiş olmasına rağmen doğal gaz varlığıyla Doğu Akdeniz'in jeopolitiğini dönüştürmüş durumda. İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) arasında oluşan ittifak, Mısır'ın başkenti Kahire'de temelleri atılan Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na (DAGF) dönüşmüş, bu ülkeler dışında İtalya, Fransa, Ürdün, Filistin Yönetimini bir araya getirmiş, AB ve ABD'nin de desteğini almıştı. AB 2013'te teknik, ekonomik ve çevresel faktörleri etüt etmek için çok ciddi bir bütçe ayırdı. Trump başkanlığındaki ABD de 2020'de Kongre kararıyla Exxon Mobil destekli Doğu Akdeniz Enerji Merkezini kurarak boru hattı ve LNG terminallerinin kurulmasına destek sağlayacağını açıkladı.

Bölgesel diyaloğu ve işbirliği olasılıklarını geliştiren bu işbirliği için ilk günden beri üç pürüz mevcut. Birincisi her ne kadar açık olarak söylenmese de, Türkiye'nin dışlanması ve Ankara'nın tepkisi. İsrail bir çok farklı zamanda Türkiye'nin dışlanmadığını, bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmesi durumunda kapılarının açık olduğunu dile getirdi. Ancak bölgede yeni bir blok oluşurken Türkiye'nin dışarda kalmasını engellemedi.

İkincisi enerji devi Rusya'nın hoşnutsuzluğu. Rusya Avrupa'da oluşturduğu enerji tekelini etkileyecek her adımı haliyle yakından takip ediyor. Üçüncüsü ise projenin aşırı pahalı, fizibilitesinin düşük, üstelik talebin düşük olması. Hedef pazar olan AB ülkeleri, Avrupa Parlamentosu'nun 24 Haziran'da onayladığı Yeşil Mutabakat iklim yasasına göre karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 oranında azaltmayı, 2050 yılına kadar ise sıfırlamayı hedefliyorlar. Bu durum da planları bozuyor. 

Bu arka plan ışığında, geçtiğimiz hafta önemli bir gelişme yaşandı. Biden yönetimindeki ABD'nin EastMed projesinden desteğini çektiği ve Doğu Akdeniz'deki ilgisinin yenilenebilir enerji ve elektrik temelli projelere kaydığı haberi gündeme bomba gibi düştü. ABD desteği muhakkak ki önemli. Ancak AB'nin özel proje olarak tanımladığı ve DAGF üyelerinin desteklediği işbirliği halen ayakta. Fakat tek bir farkla. ABD bu açıklamasıyla zaten hem üyelerin hem de enerji/ekonomi analistlerinin çoktandır bildiği bir gerçeğin altını çizmiş oldu; EastMed boru hattının yapımını engelleyen bir çok engel var ve bu engeller aslında bu boru hattı hayalinin başlamadan bitmesinin de sebebi. 

Ancak, ortada oluşan bir ittifak var ve bu bir şekilde devam ettirilecek. Bugün görülen amaç boru hattı olabilir. Yarın yenilenebilir enerji, iklim değişimi, ABD'nin önerdiği elektrik veya bambaşka bir konuda bir işbirliği ile DAGF'nun önceliği değiştirilip bu bölgesel diyalog ve işbirliği ilerletilecektir kanımca. 

Doğu Akdeniz açılımı başta İsrail ve Yunanistan için en başarılı dış politika kararlarından biriydi. Buna şüphe yok. Bu gelişmenin ana mimarı ise bölgesel hırsları nedeniyle İsrail'e sırtını dönüp onu Yunanistan'ın kucağına iten Ankara oldu.  

Bugün Türkiye yeni bir dış politika açılımı içerisinde. İsrail de tıpkı Mısır ve Ermenistan, BAE gibi bu açılım paketinin bir parçası. ABD'nin EastMed'den desteğini çektiğini belirtmesini Ankara siyasi ve ekonomik bir avantaja çevirme isteğinde. Tıpkı 2016'da kısa süreli dahi olsa iki ülke arasında normalleşmeyi de beraberinde getiren ancak hemen kaçırılan o fırsat gibi. 

Geçen yıldan beri Türkiye'nin İsrail'e yönelik olumlu söylemleri ABD'nin bu açıklamasının ardından hızlandı. Uzun bir aradan sonra gerçekleşen Türkiye ve İsrail dışişleri bakanları arasındaki telefon görüşmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail Devlet BaşkanıHerzog'u Türkiye'ye davet etmesinin ardından gelmişti. Göreve geldiğinden beri Erdoğan'ın üç kez Herzog ile görüşmesi, İsrailli turist krizinin en üst düzeyde görüşülerek halledilmiş olması ve bu krizin ilk Erdoğan - Bennett telefon görüşmesine vesile olması da önemli gelişmeler. Ne de olsa Erdoğan her ne kadar Herzog ile görüşmeyi tercih ediyor görünse de, devlet başkanlığı makamının İsrail'de sembolik bir rolü var. Siyasi kararlar için çalınacak asıl kapı başbakanlık. Öte yandan hükümetin desteği ile bu ziyaret gerçekleşebilir tabii ki. Bu sayede, 2007'de Ankara'yı ziyaret eden ve TBMM'de bir konuşma yapan Şimon Peres'ten sonra Türkiye'yi ziyaret eden ikinci devlet başkanı olabilir Herzog.

Ancak bugün gelinen noktada İsrail için Yunanistan ve GKRK ile oluşturduğu ittifak vazgeçilmez, tıpkı bir zamanlar İsrail'in gözünde Türkiye'nin olduğu gibi. Üstelik geçen onca zamanda, yaşanan onca kriz, karşılıklı suçlamalar, güvenin erozyona uğraması ile yıpranan Türkiye- İsrail ilişkilerin ilmik ilmik tamir edilmesi gerekiyor. 

Hamas'ın Türkiye'deki varlığı İsrail için en önemli konu. Ankara'nın bu olumlu adımlarını gölgeleyen kuşkular ise hâlâ mevcut. Ankara'nın öngörülemezliği, bu kuşkuların başlıca sebeplerinden biri. Öte yandan, İsrail hiçbir zaman Türkiye'yi karşısına almak istemez. Doğal gaz macerasının en başından beri "yumurtalarını aynı sepete koymak istemediğini" belirten İsrail'in Ankara'nın uzattığı eli tutacağını ancak beklenen o eski stratejik işbirliğinin kurulmasının zaman ve emek isteyeceğini düşünüyorum. 

Dış politika açılımlarıyla bölgeye geri dönüşünü müjdeleyen Türkiye'nin olumlu söylemlerinin birçok ülke tarafından reddedilmemesi ve olumlu karşılanıyor olması Ankara'nın elindeki en önemli güç. Bu gücü kısa vadeli iç politik kazançlar için değil, bölge istikrarı ve barışı yönünde kullanması ise en önemli talep ve beklenti.

Karel Valansi, T24, 25 Ocak 2022 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/sil-bastan-sevmek-gerek-bazen,33964

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...