Ana içeriğe atla

Ertesi gün

Suriye’deki halk isyanı ikinci yıldönümüne yaklaşırken, BM’nin son raporu durumun tahmin edilenden daha vahim olduğunu gözler önüne seriyor. 60 bin ölü sayısına ulaşılan iç savaşta, 500 bin kişinin ülkeden kaçtığı, 4 milyonun ise ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldığı belirtiliyor. Esad rejiminin meşruiyetinin kalmadığı konusunda çoğunluk anlaşırken, bu rejimin ne zaman, ne şekilde sonra ereceği ve Esad sonrası Suriye’yi nasıl bir tablonun beklediği bilinmezliğini koruyor.
Mezhep çatışması yaşanan Suriye’de, ülkenin geleceği ile ilgili birçok senaryo Esad’ın kazanması veya kaybetmesi üzerine kurulabilir. Ancak gittikçe şiddetlenen çatışmaların belirsiz bir süre daha devam etmesi olasılıkların içindeki yerini koruyor.
Esad, ancak askeri üstünlükle zafere ulaşabilir. Muhaliflere karşı emrindeki güçlü ordu ile galip gelebileceği gibi, ilk andan beri dış güçlerin bir komplosu olarak nitelediği olayları yabancı bir ülkeye de mal edebilir. Bu amaç için komşusu İsrail’e, belki de Türkiye’ye saldırabilir ve savaşa çekebilir. Düşmana karşı halkın desteğini kazanan Esad bu sayede muhalifleri zayıflatabilir.
Esad’ın elde edeceği zafer İran ve Hizbullah’ı da bölgede güçlendirir. Bu sonuç Batı ülkelerinin yenilgisi olacağı gibi Ortadoğu’daki müttefiklerini de oldukça zor durumda bırakır.
Esad’ın kazanması durumunda, muhaliflerin çok sert bir şekilde cezalandırılacağı ve ancak insan haklarının çiğnenerek sükûnetin sağlanacağı öngörülebilir. Esad artan özgüveni ile daha da sert bir diktatörlük kurabileceği gibi, son halka sesleniş konuşmasına sadık kalarak ülkede kendi liderliğinde, halkın taleplerine uygun demokratik reformlar da yapabilir.
Uluslararası baskılardan rahatsız olmadığını açıkça belli eden Esad, bir şekilde kapana kısılırsa Suriye’den vazgeçip karşılığında bir Alevi devleti isteyebilir. Daha önce Fransız mandasında böyle bir devlet kurulmuş, aralarında Esad’ın büyükbabası dahil birçok cemaat liderinin karşı çıkmasına rağmen 1936’da Suriye’ye katılmıştı.
Esad’ın kaybetmesi halinde ülke, organize olamamış muhalifler arasında iktidar savaşına sahne olabilir. Bu durumda uluslararası toplumun müdahalesi zorunlu olur, düzeni sağlamak için uluslararası barış gücü oluşturulur. Muhalifler hiçbir şekilde anlaşmaya varamazsa, ülke Yugoslavya örneğinde olduğu gibi etnik köken, din ve mezhebe dayalı küçük ülke veya eyaletlere bölünebilir. Muhalifler tek bir çatı altında birleşebilirse, Sünni ağırlıklı geçici bir hükümet ile demokratik süreç başlatılabilir. El Kaide’nin günümüzdeki üstünlüğüne rağmen, Suriye’de de Müslüman Kardeşler’in iktidarına hazırlıklı olmalıyız.
Esad rejimi düşüp İran’ın bölgedeki gücü azalırken, Suriye’de başlayan mezhep kavgası Ortadoğu’da da benzer etnik nüfusa sahip birçok coğrafyada tekrarlanabilir.
Dünya için en büyük tehlike ise bölgedeki kimyasal silahlar. Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’nun verilerine göre Suriye, siyanür, hardal gazı, sarin ve ölümcül gaz VX gibi, en sofistike kimyasal silahlara sahip. Bir diğer ciddi tehlike ise bu silahların füze veya roketler ile kullanılabilmesi ve mobil laboratuarlarda kolaylıkla monte edilip farklı bir yere taşınabilmesi. Bu sayede silahlar İran’a, El Kaide’ye veya Hizbullah’a transfer edilebilir veya her tür örgütün yuvası haline gelen Suriye’deki radikal, cihatçı grupların eline geçebilir. Bu durumda ise en çok korkulan olur; küresel terörün tanımı ve kapsamı tamamen değişir.
Suriye’nin ‘ertesi gün’ünde başa geçecek hükümetin savaşın yıktığı ülkeyi yeniden inşa etmesi, iflas eden ekonomiyi de ayağa kaldırması gerekiyor. İsrail yeniden bir numaralı düşman ilan edilebilir ancak iç meseleleri ile ilgilenirken Suriye’nin bölge arenasından bir süre daha uzak kalacağını söylemek yanlış olmaz.
Esad rejimi altındaki Suriye son viraja doğru hızla sürüklenirken, Nisan 2012’de ABD Başkanı Barack Obama’nın da katıldığı bir toplantıda konuşan Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel’in sözlerine dikkatle kulak vermeliyiz sadece: “Holokost’tan bir şey öğrendik mi? Eğer öyleyse neden Esad hâlâ iktidarda? Artık neredeyse çok geç.”
Karel VALANSİ - Objektif 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
karışık işler.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Commemorating the Holocaust in Turkey (With an Attack on Israel)

The victims of the Holocaust were officially going to be commemorated in Turkey – as they would be in many other countries. This was huge. And it would happen in Ankara, the heart of Turkey! We already had a Yom HaShoah, a Holocaust memorial day. The UN’s Holocaust International Remembrance Day was first commemorated in Turkey five years ago at Neve Shalom Synagogue. Last year, the commemoration was held for the first time outside Jewish institutions, at Kadir Has University in Istanbul. This year it would be held at Bilkent University in Ankara. This year was also important because the Speaker of Parliament, Cemil Çiçek, would be attending the ceremony. It would be the first time that such a high ranking official did so.

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...