Ana içeriğe atla

İsrail’den Türkiye’ye bir bakış

Mart sonunda Al Monitor’da çıkan bir yazıda, Türkiye’nin İsrail konusunda son zamanlardaki sessizliği, iki ülke ilişkileri açısından bir yakınlaşma olarak değerlendirilmişti. Ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın İsrail televizyonuna verdiği röportajda “İlişkiler düzelebilir” sözü dikkati çekmiş, bunu Türkiye’nin Tel Aviv Maslahatgüzarı Doğan Işık’ın “Siyasi ilişkilere rağmen biz iki kardeş devletiz ve ayrılamayız” ifadesi takip etmiş, en sonunda da ihracatçı birliğinden “İyi bildiğimiz İsrail pazarını korumalıyız” açıklaması gelmişti.
Hayırdır inşallah? Açıkçası iki ülke ilişkilerinde bir adım atılacaksa bile bunun 7 Haziran seçimleri bitmeden olacağını sanmam. Arınç, 30 Mart yerel seçimlerden önce de benzer bir açıklama yapmış, hatta tazminatta anlaşmak üzere olunduğu, seçimlerinin ertesinde büyükelçi atamalarının gerçekleşebileceğini söylemişti, olmadı.
Öte yandan sessizlik konusu gerçekten de dikkat çekici. Netanyahu’nun seçim döneminde sarf ettiği “Benim başbakanlığımda Filistin Devleti kurulmayacak” sözü, Türkiye için ağları delen müthiş bir gol olabilecekken bu kaçırılmaz pas kullanılmadı. İsrail ise çok uzun süredir Türkiye ile ilgili herhangi bir açıklama veya yorumda bulunmuyor, bunu da not etmekte fayda var.
Geçtiğimiz hafta İsrail’deydim. İsrail gündeminin ana konuları bir türlü kurulamayan koalisyon ve İran tehlikesi. Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi konusunu ise kimse tartışmıyor bile. Görüştüklerim yakın zamanda bir gelişme olmasına ihtimal vermiyor. Buzluğa kaldırılmış, beklemede bir konu. 

Ticaret hiç aksamadan devam ederken, iki ülke arasındaki ilişkilerde normalleşme kanımca bir işbirliği ile start alabilir. Bunun için en olası seçenek ise Suriye konusu. Tüm stratejisini Esad’ın devrilmesi üzerine kuran Türkiye için, Esad’ı çözümün vazgeçilmez aktörü kabul eden Batı ülkelerine nazaran, İsrail Esad’a karşı duran tek ülke görünümünde. İsrail Suriye’de kol gezen cihatçı gruplara ve İran destekli Hizbullah’a karşı sınırını askeri operasyonlarla korurken, bu saldırılardan Esad da payını alıyor. Bu bakımdan sınırlarında benzer tehlikeyi yaşayan bu iki ülke, masa başında halledilemeyecek hale gelen Suriye konusunda ortak çözüm üretebilirler.
Öte yandan Türkiye, İsrail ve Mısır ile kopan ilişkileri yüzünden önem verdiği Gazze konusunda dahi yapıcı olamıyor. Ekim ayında Kahire’de gerçekleşen dışişleri bakanları düzeyindeki Gazze’nin Yeniden İmarı Konferansına, cömert yardım taahhüdüne rağmen Türkiye, düşük düzeyde temsilci ile katılabildi. Hamas ise Müslüman Kardeşler tılsımından kurtulmuş olacak Mısır ve İran ile ilişkilerini düzeltmeye çabalıyor. Hatta bu hafta Ma’an haber ajansına konuşan Hamas liderlerinden Ahmed Yousef, İsrail ile dolaylı görüşmelere başladıklarını doğruladı. Bu görüşmelerdeki aracı ise Türkiye değil, Avrupalı diplomatlar oldu. Tercih şaşırtıcı gelmemeli. Arabulucu veya kolaylaştırıcı olabilmek için herkes ile konuşabiliyor olmak şart. Türkiye bu özelliğini kaybetti.
İsrail izlenimlerine geri dönersem, Tel Aviv Üniversitesi’nde, zorunlu İngilizce ve Arapça’dan sonra seçmeli dil olarak Türkçe de sunuluyor. Oldukça rağbet gören Türkçe için farklı seviyede iki sınıf mevcut. Çoğunluğu Ortadoğu tarihi okuyan, Türk dilini ve kültürünü seven bu öğrencilerin dersine konuk olduğumda en çok merak ettikleri, Türk halkının kendilerini düşman olarak mı gördükleri oldu. İki ülke ilişkilerinin siyasi kıskaçtan çıkması, halklar arasında düşmanlığın yerleşmemesi ise en büyük dilekleri. Bunun ancak İsrail’in doğru tanıtımıyla mümkün olabileceğini, ancak Türkiye’deki mevcut ifade özgürlüğü ve basının buna engel mi olduğu kafaları kurcalayan sorulardı.
İsrailliler arasında, iki ülke ilişkilerinden en çok etkilenen grup ise Türk Yahudileri. Sayıları ise hiç de azımsanmayacak düzeyde. Türkiye’den farklı tarihlerde İsrail’e göç etmiş Yahudilerin sayısı, İsrail’de doğan ilk nesil de eklendiğinde 100 bin kişi civarında. Bu sayının yanında, tüm Türkiye’de sadece 17 bin Yahudi kaldığını hatırlatmak isterim. İki ülkenin ilişkilerini geliştirmek için emek veren, yurtdışında en ateşli Türkiye savunucusu olan, İsrail’de Türk dilinin ve kültürünün yaşatılması için çalışan, genelde kendi arasında evlenen bu kişiler, son zamanlarda kendilerini “sevgilisi tarafından aldatılmış” olarak hissediyorlar. Artık Türk makamlarından ilgi görmüyor, davetlerine Türk yetkililer katılmıyor.
Bu ziyaretin en ilginç bölümü ise, İsrail’in kurulduğu yıllarda, yani tam 67 yıl önce, Türkiye’den göç eden kişilerin hâlâ mükemmel Türkçe ve Ladino konuştuklarını duymak, evlerinde Türk yemeklerinin piştiğini öğrenmek oldu. Ve gördüm ki, yıllar geçse şartlar farklılaşsa da, Trakya olaylarından Varlık Vergisi’ne yaşanan onca eziyete rağmen, en değerli kişisel anıların biriktiği Türkiye’ye karşı duyulan sevgi silinmiyor, bir ağacın en tepesine tırmanmış, kollarını özgürce gökyüzüne açan bir çocuğun vurdumduymaz neşesinde kendini saklıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...