Ana içeriğe atla

Türkiye’nin yeni dostu Katar hakkında her şey

Çevresi güçlü aktörlerle sarılı küçük bir ülke, küresel ölçekte önemli bir oyuncu olabilir mi?
Bu soruya cevabınız hemen hayır ise, 19. yüzyılda kendinden sekiz kat daha büyük Kongo’yu İngiltere ve Fransa’nın gözleri önünde kolonisi haline getiren Belçika’yı ve hırslı kralı Leopold II’yi hatırlayın. Günümüzde ise Katar, son yıllarda geliştirdiği aktif dış politikayla adından sıkça söz ettiren, Ortadoğu’da neredeyse her taşın altından çıkan ülke.
Henüz 1971’de bağımsızlığını kazanmış Katar’da büyük değişim, 1995 yılında İsviçre’ye tatile çıkmasını fırsat bilip babasını deviren Emir Hamad ile başlıyor. Katar’ı radikal bir Arap ülkesi görünümünden kurtarıp modernleştirmeye karar veren Emir, ülkesini gökdelenleri ve lüks otelleriyle bir ticaret ve turizm merkezine çevirir. Önündeki örnekse Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başarısıdır. Georgetown gibi önemli Amerikan üniversitelerini, Brookings gibi düşünce kuruluşlarını ve MOMA gibi müzeleri ülkeye davet eden Emirin Katar’ı dünya çapında itibar sahibi, imrenilen, küresel bir marka haline getirmek için bir sonraki adımıysa Batı’nın önemli firmalarına ortak olmaktan geçer. Bunu başarabilmek için Paris Saint-Germain futbol takımından Harrods mağazasına, Miramax film şirketinden Volkswagen’e, hatta -ironik bir şekilde- İsrail firması diye boykot edilen ve çareyi kaşer ürünleri raflarından kaldırmakta bulan Sainsbury’s marketler zincirine kadar, birçok firmanın hissesini satın alır.
Tüm bu değişim, vizyon sahibi liderlerin yanı sıra, doğal kaynakları ve LNG satışı sayesinde mümkün olur. Katar bugün GSMH’si en yüksek ve en çok milyoneri barındıran ülkelerden biri. Ortalığı kasıp kavuran Arap Baharı’nın Katar’a uğramamasının sebebi de ülkedeki aşırı zenginlikte gizli.
Bu, hikâyenin ışıltılı bölümü.
Katar’ın önünde BAE kadar, kafasında sürekli alarm zilleri çaldıran Kuveyt örneği de var. Petrol zengini Kuveyt’in Irak tarafından işgaliyle gelişen olaylardan Katar kendine önemli dersler çıkardı; bölgenin geleceğini kendi lehine şekillendirmek ve vazgeçilmez olmak.
Kendini koruyacak askeri güce sahip olmadığından 11 Eylül sonrası Suudi Arabistan’dan ayrılan ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli askeri üssüne ev sahipliği yapmak için gönüllü oldu. ABD ile geliştirdiği bu önemli ittifak, Amerikalı kurumların ülkedeki varlığı ve Batı ülkelerindeki yatırımlarıyla kendisine önemli bir güvence sağladı. Öte yandan komşularla sıfır sorun, etrafı Suudi Arabistan ve İran gibi güçlü ve birbirine rakip ülkeyle çevrili olduğundan hayati önem taşıyor. Herkesle diyalogda olmaya özen gösteren Katar’da 2009’a kadar İsrail ticaret odasının bulunması bu anlayışa örnek oluşturuyor.
Ancak bu durum, dış politika kararlarında cüretli ve birbirine düşman taraflarla işbirliğinde olmasını engellemiyor. ABD’nin müttefiki olup aynı zamanda Hamas, Müslüman Kardeşler ve Taliban’a ev sahipliği yapması, terörizmi destekleyen ülke görünümünde olması bu çelişkiyi açıkça ortaya koyuyor. El Cezire yayınlarının Arap toplumlarını etkileme gücünün yanı sıra bu tür örgütlere verdiği cömert desteği, kendisine saldırmama garantisi olarak düşünüyor olmalı.
Batı neden müsamaha gösteriyor derseniz cevabı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf’ın sözlerinde saklı; “Ateşkese ulaşabilmek için Hamas üzerinde etkisi olan Katar gibi ülkelere ihtiyacımız var.” Sadece ateşkes için değil, kökten bir değişimin yaşandığı Ortadoğu’da Batı, bu örgütlerle bağlantı kurabilmek için Katar’a başvuruyor. Mesela El-Nusra’nın bu hafta serbest bıraktığı Amerikalı gazeteci ve daha birçok rehine, Katar’ın girişimiyle kurtarılabildi. Bu nedenle, bir Alman bakanın Katar’ı ‘İslam Devleti’ni finanse etmekle suçlaması, hemen resmi bir özür ile unutturuldu ve yoğun gazete haberleriyle desteklendi.
Teröre destek dışında Katar’ın adını gölgeleyen bir diğer unsur ise rüşvet iddiaları. CNN’de yayınlanan Ortadoğu programını satın alması, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Ortadoğu ziyaretine emirliğin özel uçağıyla çıkması Katar’ın etki alanını ve gücünün boyutlarını sorgulatıyor. Bugünlerde ise, hem Mısır aracılığıyla elde edilmek üzere olan İsrail-Hamas ateşkesinin Katar’ın Hamas Lideri Meşal’i sınır dışı etme tehdidinden sonra suya düştüğü, hem de FIFA 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak için 5 milyon Dolar ödediği iddiaları konuşuluyor.
Türkiye’nin adının beraber anılır olduğu Katar’ın bağımsız ve boyundan büyük girişimlerinden rahatsızlık duyan Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, mart ayında elçilerini Doha’dan çektiler. Katar ise bölge liderliğine oynadığı bu tehlikeli oyunda şimdilik Batı’nın desteğine sahip. Küçük bir ülkeye göre oldukça iddialı bir konumda, öyle değil mi?

Karel Valansi OBJEKTİF
Şalom Gazetesi 27 Ağustos 2014
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=92181

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin