Ana içeriğe atla

Yeni Ortadoğu ve Gazze

Bugünkü Ortadoğu sorunlarına biraz geriden bakıp büyük resme odaklanmaya çalışınca, iç içe geçmiş çatışmalar, birbiriyle çelişen çıkarlar, karmakarışık olmuş ittifaklar, değişken düşmanlıklar, etnik ve dini kimlikler üzerinden yürütülen savaşlar ve bunun sonucunda çoğulculuk kavramının bir hayalden öteye gidememesi hemen ilk başta suratımıza sertçe çarpan gerçekler.
Sınırların anlamını yitirdiği, düne kadar sağlam denilen, bölgede söz sahibi ülke ve yönetimlerin yerlerinde artık yellerin estiği bir coğrafyada otorite boşluğundan yararlanarak güçlenen ve gün geçtikçe kontrol edilmesi zorlaşan devlet dışı aktörler, sosyal medyanın da etkisiyle bir hayalin peşine takılarak bu karmaşaya dahil olan Batılı gençler, kimlik siyaseti üzerinden kutuplaşan kitleler, mezhep savaşları ile desteklenen menfaat kavgaları yakın bir gelecekte bu kördüğümün çözülebileceğine dair en ufacık umutları bile yok edecek yoğunlukta. 

Council on Foreign Relations düşünce kuruluşunun Başkanı Richard N. Haass, ‘Yeni Otuz Yıl Savaşları’ olarak adlandırıyor bu durumu. ‘Rakip mezhepler arası mücadele sonucu enkaza dönmüş bölge’ olarak adlandırdığı Ortadoğu’nun bugününü 17. yüzyılda Avrupa’yı şekillendiren, sonucunda Vestfalya Anlaşması ile ulus-devlet kavramının ve günümüz uluslararası ilişkilerinin temelini atan savaşların bir benzeri olarak görüyor. Siyaset bilimci ve ABD eski Başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski de Ortadoğu’da yaşananlarla bu savaşlar arasında benzerlik kuruyor ve dünyanın daha önce görülmemiş bir istikrarsızlık içinde olduğu söylüyor.
Ortadoğu’daki çatışmaların etraflarına sinsice yaydığı ve daha uzun yıllar süreceği öngörülebilen şiddet sarmalı gün geçtikçe haritaları ve bölge demografisini kökünden değiştiriyor. Bu gidişata yakın gelecekte bir çözüm bulunabilecekmiş gibi de durmuyor. Son Gazze çatışması bu bağlamda incelendiğinde, tarihsel olarak süregelen sorunun yanı sıra, Ortadoğu’daki çatışmaların, yaşanan vekâlet savaşlarının bir uzantısı olarak da görülebilir. Çatışmanın iki tarafı olan İsrail ve Hamas kendi kırmızı çizgileri ve çıkarları doğrultusunda hareket ederken, uluslararası tepki ve yaklaşımlar, yaşanmakta olan bölgesel güç savaşının burada da tüm hızıyla sürdüğünü gösteriyor.
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalarda ortalığı sakinleştirmesi için ilk başvurulan isim olan Mısır, çatışmanın ilk günlerinde sessizliği ile dikkatleri çekti. Mısır’daki yeni yönetim Hamas’ı, bir kolu olduğu Müslüman Kardeşler gibi tehdit olarak tanımlanıyor. Bir yandan, Müslüman Kardeşler’in yeniden güçlenmesine engel olmak isteyen Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin safında yer alırken, öte yandan Hamas’ın Sina’da yarattığı huzursuzluk ve desteklediği terörü de engellemek istiyor. Arap Baharı’nı doğru okuyan ve kendi ülkelerindeki karışıklıklarla mücadele eden bölgesel güçlerden doğan boşluğu dolduran Katar, son zamanların öne çıkan ülkesi. İsrail-Hamas ateşkesi konusunda Türkiye ile birlikte hareket eden Katar, Mısır öncülüğünde hazırlanan ateşkesin Hamas tarafından kabul edilmemesinin ardından ABD’nin müttefiki olarak Paris görüşmelerine çağrıldı. Mısır ve Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’ın bulunmadığı toplantı ile şimşekleri üzerine çeken ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Ortadoğu’yu doğru okuyamayan başarısız hamlesiyle hiç akla gelmeyecek olanı, Hamas- Türkiye- Katar’a karşı İsrail- Abbas- Mısır- Suudi Arabistan’ı -böyle bir konuda- aynı noktada birleştirdi. Siyasi İslam’ı dolayısıyla da Hamas’ı monarşiye bir tehdit olarak gören Suudi Arabistan içten içe Hamas’ın zayıflamasını beklerken, ana rakibi İran’ın tüm bu olan bitenden güçlenerek çıkıyor olduğunu unutmamak gerek. İsrail-Hamas arasındaki son iki ateşkes ise yine Mısır öncülüğünde sağlanabildi.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sykes-Picot anlaşması ile şekillenmiş siyasi coğrafyanın artık bir anlamının kalmadığı malum. Ancak İngiliz-Fransız ortak yapımı bu Ortadoğu kurgusunun yerine bir yenisi henüz koyulabilmiş değil. En acısı da bölgede yaşanan tüm gelişmeler, yakın gelecekte yeni bir düzene ulaşılamayacağını açıkça ortaya koyuyor.

Karel Valansi 
Salom Gazetesi OBJEKTIF 13 Agustos 2014
http://www.salom.com.tr/haber-92021-yeni_ortadogu_ve_gazze.html?rev=3

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Democratya!* İsrail’de Kırmızılı Kadınların Direnişi

2022 yılı sonunda göreve başlayan, Binyamin Netanyahu liderliğindeki yeni hükümet, İsrail tarihinin en aşırı sağcı ve dindar partilerinden oluşuyor. Bu koalisyon, kuruluşundan bu yana kendini Orta Doğu ’ nun tek demokrasisi olarak tanımlayan İsrail’in geleceği ve demokratik yapısı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu tehditler bir çok farklı koldan ilerliyor.    Netanyahu ’ nun uzun süredir basını kontrol altına alma çabası demokrasinin ifade özgürlüğü ilkesini tehdit ediyor. Filistinliler dahil azınlık gruplarının, LGBTQ+ toplumunun ve kadınların kanun önünde eşitliğini ihlal edecek yasa tasarıları , demokrasinin bir diğer önemli prensibi olan eşit haklar ilkesini tehdit ediyor. İsrail ’ de yürütme ve yasama erkleri her zaman hükümet tarafından kontrol edilmekte. Yüksek Mahkeme, iktidar partilerinin gücünü kontrol eden ve anayasa görevini yerine getiren Temel Yasaların uygulanmasını güvence altına alan tek  kurumdur. Ancak yeni hükümet yasama üzerinde sınırsız güç sahibi olmak için Y

Yahudi Cesaret Ödülü üzerine

24 Haziran 2018 seçiminde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, 16 Ağustos’taki Twitter paylaşımlarıyla isim kullanmadan hükümete yönelik eleştirilerini sıraladı. Bu eleştirilerinin arasında “Siz, yaptığınız hizmetlerle Yahudi Cesaret Ödülüne lâyık görülen ve bu ödülü kendine lâyık görenlersiniz” ifadesine de yer verdi.  İnce’nin bu paylaşımı bu konudaki ilk çıkışı değildi. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, partisinin Yalova Merkez İlçe 10. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında da “Dünyada ‘Yahudi Cesaret Ödülü’ ya da diğer adıyla ‘Davut Yıldız’ı alan tek Müslüman, Recep Tayyip Erdoğan’dır,” demişti.  İnce, 2013 yılında yaptığı bir başka konuşmada ise bu sefer Türkiye’nin Rum vatandaşlarını kızdırmıştı. “Atatürk olmasaydı, (…) adınız Ahmet, Hasan, Hüseyin olmazdı, Dimitri, Yorgo olurdu. Bunları doğru bilmeleri lazım” demiş, gelen tepkilerin ardından Twitter hesabından “Benim gibi askerlik yapan, vergi veren, Cumhuriyet’e inanan, vatandaşımız olan Yorgo ve Dimitri’leri kastetm