Ana içeriğe atla

ABD-İsrail ilişkilerinde bumerang etkisi

Kontrol edemediği bir koalisyonla karşı karşıya kalan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu görev süresinin bitmesine yaklaşık iki yıl kala erken seçime gitme kararı aldı. Çok tercih ettiğinden değil ama başka bir çaresi kalmadığından hükümeti dağıttı ve “Daha istikrarlı bir koalisyon istiyorum” diyerek bir bakıma liderliğinin referandumuna soyundu.
Politikacıların her zaman doğruyu söylemediğini, gerekirse verdikleri sözlerden sonradan geri adım attıkları bilinen bir gerçek. Bu yüzden liderlerin, hele hele seçim kampanyaları sırasında sarf ettikleri söz ve vaatlerini kesin bir kanun gibi görmemek gerekir. Ancak Netanyahu bu sefer kırmızı çizgiyi epeyce bir aştı. “Aşkta ve savaşta her şey mubahtır” sözünü doğrularcasına gözünü kararttı ve ortada ne ABD-İsrail ilişkisi kaldı, ne iki devletli çözüm, ne de İsrail’in demokratik devlet yapısı.

ABD Başkanı Obama ile Netanyahu’nun yıldızları hiç barışmadı. Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’nde İran’ın nükleer tehlikesine dikkat çektiği konuşması sırasında Obama’nın sinirinden tırnaklarını kemirdiğini hayal etmek zor değil. Hele kendi evinde maruz kaldığı bu aşağılanmanın ardından Netanyahu’nun seçimleri yeniden kazandığını düşününce.
Dünyanın en güçlü ülkesinin başkanına meydan okumak ve İran ile yürütülen nükleer görüşmeler üzerinden İsrail halkının hassas noktası olan güvenliği kullanmak Netanyahu’nun seçimlerde epey işine yaradı. Ancak sonucunda ABD-İsrail ilişkilerini derinden yaraladı. Kimileri “İsrail’in ABD’ye ihtiyacı yok, kendine yeter, Rusya ve Çin ile ilişkilerini ilerletti,” diyerek bu ilişkiyi küçümsemeye çalışsa da İsrail’in en başta kendi güvenliği için ana müttefiki ABD ile olan ilişkileri hayati öneme sahip.
Netanyahu, “İsrail toprakları bir daha bölünmeyecek, benim başbakanlığımda Filistin Devleti kurulmayacak,” diyerek iki devletli çözüme inanmadığını belirtti ve ABD’nin Ortadoğu’daki ana politikasına karşı gelmiş oldu. Oy verme işlemleri devam ederken nüfusun yüzde 20’sini oluşturan İsrail’in Arap vatandaşlarına karşı ayrımcı bir dil kullanması ise İsrail’in demokratik yapısını yaraladı. Bu iki açıklamasını daha sonra geri alsa da onarılması güç bir hasar oluştu.
Tüm bunlar olurken Pentagon şubat ayında, Netanyahu’nun Kongre konuşmasının hemen öncesinde, 1987 yılına ait bir raporun gizliliğini kaldırdı. Bu rapor ile ilk defa İsrail ile ABD arasındaki gizli askeri işbirliği detaylı bir şekilde açıklandı. İsrail’in varlığını kabul etmediği nükleer çalışmaları hakkında bilgi sahibi olundu. 70’li yıllardaki çalışmaların anlatıldığı rapor İsrail’in atom veya hidrojen bombasına sahip olduğu konusunda kesin bir bilgi açıklamazken, İsrail’in çalışmaları ve laboratuvarlarının gelişmişliği hakkında bu sonuca varılabilecek ipuçları içeriyor. Üç yıldır bekletilen bu raporun tam Kongre konuşması öncesi yayınlanması Obama’nın bu gizli silahını Netanyahu’ya karşı kullandığını gösteriyor.
Netanyahu’nun seçilebilmek için sarf ettiği ve geri aldığı iki devletli çözüm ve İsrail’in Arap vatandaşları ile ilgili sözleri ağırlığını koruyor, ABD bu sözler söylenmemiş gibi davranmayı reddediyor. Yani Netanyahu’nun Obama’yı yok sayması bumerang misali gelip kendisini vurdu. İsrail-ABD ilişkileri son zamanların en kötü durumunda. En son Hillary Clinton iki ülke ilişkilerinin yapıcı adımlarla, temel kaygı ve çıkarların paylaşıldığı eski haline dönmesi gerektiğini söyleme ihtiyacını duydu.
ABD yönünden bakarsak, Obama’nın Ortadoğu politikası en son Yemen’de de iflas etti. Ancak bölgedeki tüm bu karmaşa ve çözümsüzlüğe rağmen görülen o ki ABD İsrail’e karşı gittikçe sertleşecek.
Kurulacak koalisyon Netanyahu’nun manevra kabiliyetini belirleyecek. İsrail’de koalisyon kurulurken, İran ile yürütülen nükleer görüşmelerden ortaya çıkacak ön anlaşma da açıklanmak üzere. İsrail dış politikası zor bir dönemecin başlangıcında. BM Güvenlik Kurulu’nda ABD vetosuna güvenen İsrail bugün 1967 öncesi sınırlarında Filistin Devletini tanımak için tarih belirlemeyi destekleyen bir ABD ile karşı karşıya. Karşılıklı görüşmeler neticesinde İsrail’in güvenliğini de kapsayan bir anlaşma zemini ortadan yavaş yavaş kalkıyor. Bu durum da Obama-Netanyahu çekişmesinden çok daha vahim, iki ülkenin tarihi ilişkilerini derinden etkileyecek düzeyde. Öte yandan İsrail, Filistin Yönetimi’ne ait vergi gelirlerini serbest bırakarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde hakkında açılacak bir davayı durdurmayı planlıyor. Bu konuda başarılı olsa dahi Abbas’ın devam ettireceği tek taraflı diplomatik adımlar, birçok Avrupa ülkesinin parlamentosundan art arda geçen sembolik tanıma kararları, BDS’nin artan boykot kampanyaları ile mücadele etmek zorunda. Üstelik ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Amerikalı Yahudilere yönelik “Sizi ABD değil ancak İsrail korur” sözünün yaratacağı fırtına Netanyahu’nun terör saldırıları sonrasında Avrupalı Yahudileri İsrail’e davet etmesinden çok daha büyük olacak.

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 1 Nisan 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...

More in common than they admit: Turkey and Israel’s Syrian affair

In his opening speech at the Antalya Diplomacy Forum on April 11, 2025, Turkish President Recep Tayyip  Erdogan  described Israel as a “terrorist state” that threatens regional stability, aiming to “stir up ethnic and religious affiliations in Syria and turn minorities against the government.” Since the fall of Assad’s regime in December 2024, Turkey and Israel have emerged as dominant power brokers in Syria, filling the void left by the diminishing influence of Russia and Iran. This new reality on the ground has significantly worsened the already tense relationship between Turkey and Israel. There is an ongoing debate about the possibility of a direct military confrontation between Turkey and Israel over Syria, which the media often amplifies into a drumbeat of a forthcoming war. In fact, beneath the noise, both countries display many parallel responses to the developments in Syria and, at times, share overlapping agendas that eventually force them to establish dialogue chann...

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...