Ana içeriğe atla

Brexit’e merhem Bükreş’ten geldi

İnsanlar gerçeklerle değil hikâyelerle düşünür” diyor Sapiens ve Homo Deus kitaplarının yazarı Yuval Noah Harari, The New Yorker’da çıkan yazısında. Ocak ayı sonunda İstanbul’u da ziyaret eden Harari, liberal hikâyede artık sona gelindiğini, bu basit ve etkileyici hikâyenin kendini tükettiğini söylüyor. Bu dönem, insanlık tarihinin en barışçıl ve zengin dönemini yaratsa da, günün sonunda vadettiği barış ve refahı, dünyaya cenneti getirmeyi başaramadı.
Liberal hikâye en çok da mutsuzluk yarattı. Bir önceki nesle göre eğitim, sağlık gibi konularda daha iyi imkânlara sahip olunsa da, elindekiyle yetinmeme, hep daha çoğunu isteme, her şeyi başarabilme inancı, daha fazlasını yapabilirim hırsı ile birleşince, geriye ödenecek kredi kartı borçları ile kocaman bir hayal kırıklığı bıraktı. “Liberal hikâye bizi büyük beklentilere yönlendirdi ancak elimizde kalan sadece hayal kırıklığı ve öfke” diyor Harari. “Bu hikâyeye inancımız kalmayınca, yerine yeni bir hikâye de yazılmayınca, elimize tutuşturulansa Trump” diye de ekliyor.
Liberal hikâye tamamen tükenmese de büyük bir yara aldığını bize haykıran sadece Trump’ın seçilmesi değil. Liberal ve demokratik değerlerden gittikçe uzaklaşan otoriter liderlerin hem sayılarının hem özgüvenlerinin artması, sağcı ve popülist isimlerin halk desteğinin çoğalması, Avrupa Birliği gibi kurumlara güvenin azalması bize gidilmekte olan yolun haritasını çiziyor.
Ancak tüm bu gelişmelerin ortasında, Avrupa’nın pek de spot ışığı altında olmayan bir ülkesinde, Brexit’e merhem mahiyetinde dikkat çekici bir gelişme yaşanıyor. Bu çığlığın merkezi Bükreş, Romanya. Eski bir komünist ülke olan Romanya, liberal demokrasinin değerlerini korumak için var gücüyle çabalayan son kale gibi duruyor.

Her şey 31 Ocak gecesi başladı. Gece yarısı apar topar çıkarılan bir kanun, halkı ülkenin birçok şehrinde sokaklara döktü. Ceza yasasında değişikliğe giderek yolsuzluğa karışmış kişilerin affını öngören bu kararname, yolsuzluğa yasal kılıf olarak nitelendirilerek hükümet karşıtı protestoları da ateşledi. Yüz binleri bulan kalabalıkların verdiği tepki sayesinde kararname geri çekildi ancak iktidara güven de oldukça zedelendi. Sırada bu konudaki parlamento oylaması var. Koalisyon hükümeti parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduruyor. Güven olmayınca, bu durum halkı yeniden meydanlara topluyor. Hükümet ise istifa çağrılarını reddediyor.
Tartışmalı kararnamenin gece yarısı, olağanüstü bir karar ile resmi gazetede yayınlanması ile binlerce kişinin başkentin Victoriei Meydanında toplanması bir oldu. Kendiliğinden başlayan bu halk hareketi hükümete her şeyin mübah olmadığını hatırlatıyor. Geçtiğimiz gece Romanya bayrağı renklerine bürünen halk, talepleri yerine gelene kadar evlerine dönmeye niyetli değil.
Hükümete göre bu kararlarının sebebi aşırı dolan ülke hapishanelerini rahatlatmak. Pek inandırıcı bulunmayan bu sebebin istatistik dayanağı da bulunmuyor. Halk, bu kararın aslında seçimde hile yapması nedeniyle ceza almış olan Sosyal Demokrat Lider Liviu Dragnea’nın paçasını kurtarmayı, yolsuzluğa karışan bürokratları da aklayarak hükümetin siyasi desteğini korumayı amaçladığını açıkça görüyor. Hükümet yanlısı basının propagandası ise gözleri boyamaya yetmiyor. Halkın en büyük desteği ise bu kararın çıktığı günü “yas günü” olarak tanımlayan ülkenin Cumhurbaşkanı Klaus Johannis.
Romanya’da bu bir ilk değil. Bu ülke kısa zamanda AB desteğiyle haklarını bilen ve koruyan, güçlü bir sivil toplum geleneği yerleştirebildi. Daha önce de birçok kez halk, taleplerini doğrudan demokrasiyi kullanarak hükümete bildirmişti. Mesela 2015’te Bükreş’te bir gece kulübünde çıkan yangında 32 kişinin ölmesinin ardından sokak protestoları başlamış ve Başbakan Victor Ponta istifa etmek zorunda kalmıştı.
Siyasetin kirli yüzüne karşı duran Romen halkı, liberal demokrasinin gerekliliği olan şeffaflık, hesap verebilme gibi değerleri koruyarak tüm dünyada yükselişte olan otoriter popülizme karşı duruyorlar. Liberal hikâyenin yerine henüz bir yenisi yazılmamışken, yaşanan boşlukta Trump veya AB’den ayrılmayı tehlike anında sarılacak bir kurtarma simidi olarak görenler ise bunun bir çözüm vadetmediğini kısa sürede tecrübe ederek öğrenecekler. Çünkü Harari’nin de dediği gibi ne Trump’ın bir ideolojisi, ne de Brexit’i destekleyenlerin Birleşik Krallık için bir gelecek planı var. Yenisi yerine koyulmadıkça da liberal demokrasiye sığınmak kaçınılmaz gözüküyor.
Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 15 Şubat 2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları