Ana içeriğe atla

Amerika'nın en iyi şehri San Diego



Okullarda ara tatili yaklaşırken hâlâ programınızı yapmadıysanız ve bu iki haftayı dolu dolu yaşayabileceğiniz bir destinasyon arıyorsanız, size San Diego’yu tavsiye ederim. İstanbul’dan direkt uçuş olmaması veya uzun uçak yolculuğu gözünüzü korkutmasın. Yıl boyu süren güzel havası, uçsuz bucaksız plajları, büyük metropollerin karmaşasından uzak olması, bu güzel şehre aşık edecektir sizi. Lakabı ‘Amerika’nın en iyi şehri’ olan San Diego benim için İstanbul’dan sonra yaşamak isteyebileceğim tek şehir. Bakalım sizi de kandırabilecek miyim?

San Diego sevgim, yıllar önce ablamın ailesiyle Amerika’ya taşınmasıyla başladı. Los Angeles gibi bir metropol varken, hele Hollywood ve Disneyland’a komşu yaşamak varken çok da üzerinde konuşulmamış, bilindik bir hikâyesi olmayan bu şehri seçmeleri başta çok şaşırtmıştı beni. Ancak bu düşüncelerim San Diego’yu tanımaya başlamamla tamamen değişti.
San Diego’nun Money Dergisi tarafından ‘ABD’nin en iyi yaşanılan beşinci şehri’ seçilmesi bir tesadüf değil. Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan San Diego’nun dikkati çeken en önemli özelliği yıl boyu süren güzel havası. Ne aşırı sıcak yazları ile bunaltıyor, ne de soğuk kışları ile donduruyor. Tüm yıla bakıldığında ortalama sıcaklığı 21oC olan bu şehre kışın bile gitseniz yanınıza bir hırka alıp çıkabilir, şanslıysanız denize bile girebilirsiniz. Yazları ise upuzun plajları, güzel kumsalları ile okyanusun keyfini dilediğinizce çıkarabilirsiniz.

ABD’nin 8. büyük şehri
‘Altın Eyalet’ Kaliforniya’nın bu güzel şehri, iklimi ve denizi dışında birçok özellik barındırıyor. Bir sanayi şehri olarak bakıldığında havacılık, elektronik ve gemicilik sektörleri oldukça gelişmiş. Ayrıca San Diego büyük bir liman ve Amerikan donanmasının önemli bir üssü. ABD’nin, University of California, San Diego State, Electronic Technical Institute ve Scripps Institution of Oceanography gibi önemli üniversiteleri bu şehirde bulunuyor.
San Diego her ne kadar Kaliforniya’nın ikinci, ABD’nin sekizinci büyük şehri olsa da, bu büyüklüğü hissetmiyorsunuz. 1,4 milyonluk nüfusuna rağmen San Diego, sakinliği ile küçük bir sayfiye kenti izlenimini uyandırıyor.
1800’lü yıllarda kurulan şehir, Kaliforniya eyaletinin ilk ve kurucu şehri kabul ediliyor. San Diego nüfusunun yüzde 3’ü Yahudi. Şehirde çoğu Latin Amerika kökenli 89 bin Yahudi yaşıyor. Yaş ortalaması 35 olan şehirde Asyalılar nüfusun yüzde 15’ini oluştururken, zencilerin nüfusa oranı ise sadece yüzde 7.
Meksika’ya yakınlığı ve Latin Amerika göçmenlerinin nüfusun yüzde 28’ini oluşturması şehri çift kültürlü bir hale getirmiş. İngilizce kadar İspanyolca da geçerli bir dil. Amerikalılar özel sınır plakalı araçları ile uygun fiyatları nedeniyle Tijuana marketlerinden alışveriş yaparken, Meksikalılar da sınırı geçerek işlerine gidip dönüyorlar. Meksikalı gençler San Diego üniversitelerine kabul edilmenin hayalini kurarken, Amerikalı gençler ise alkol kullanımındaki 21 yaş sınırı nedeniyle cumartesi gecelerini Tijuana barlarında geçiriyorlar.

Bir günde hem kar, hem deniz, hem çöl
San Diego’da aynı gün içinde hem denize girebilir, hem dağda kayak kayabilir, hem de çölde kamp kurabilirsiniz. En fazla bir saatlik araba yolculuğuyla Pasifik Okyanusu’na, Cuyamaca Dağları’na, Borrego Çölü’ne, hatta Meksika’ya bile gidebilirsiniz.
Anza-Borrego, çöl yaşamını, hayvan ve bitkilerini tecrübe ederek tanıyabileceğiniz bir yer. Burada kamp kurabilir, karavanla konaklayabilir, safari turuna çıkabilirsiniz. Yeter ki yanınıza içme suyu almayı unutmayın.
Kayak kaymak isterseniz, Big Bear, Mountain High, Snow Valley, Mammoth ve Mount Baldy San Diego’luların en çok tercih ettikleri kayak merkezleri.

Parıltılı incecik kumlar
San Diego’nun en önemli özelliği bir su şehri olması. Okyanusa olan geniş kıyısı hem bu alandaki bilimsel çalışmaları, hem de plajların çeşitliliğini arttırmış.
Eğer romantik bir kaçamak yapmak istiyorsanız Coronado Beach’e gitmelisiniz. Bu eşsiz plaj, sahile vuran tembel dalgaları, bembeyaz, parıltılı ince kumu ile büyüleyici bir görüntü oluşturuyor. Kumun içinde bulunan mika minerali bu plajı altın parıltısıyla sarmalarken, Travel Channel tarafından Coronado’yu ‘ABD’nin en iyi plajları’ listesinin üst sırasına taşıyor. Hotel Del Coronado, kırmızı-beyaz Viktorya tarzı mimarisiyle yarımadada dikkati çeken ilk yapı. Rudolph Valentino, Charlie Chaplin ve Marilyn Monroe gibi ünlülerin uğrak yeri olmuş olan bu otel, ABD’nin on dokuzuncu yüzyıla ait en büyük ahşap yapısı. Coronado’ya modern bir köprü ile karayolundan veya Downtown’dan kalkan feribotlarla, şehir manzarasını içinize çeke çeke gidebilirsiniz.
Genelde çocuklu ailelerin tercih ettiği Mission Beach denize girmek için iyi bir seçim. Mangal yerleri, spor alanları ile çevrili Mission Beach’in yanındaki Belmont Park’ta roller coaster’lara binip neşeli saatler geçirebilirsiniz.
Gençler için ise tek adres; Pacific Beach. Ablamın “serseriler var” diyerek beni uzak tutmak istediği bu plaj upuzun kumsalı, plaja paralel yürüyüş yolu, küçük ev ve barları ile bir Amerikan gençlik dizisi setinden hayata taşınmış kadar renkli, eğlenceli ve hareketli. ‘Parti şehri” olarak da tanımlanan bu bölgede daha çok üniversite öğrencileri ve ablamın bahsettiği ‘plaj müdavimleri’ yaşıyor. Voleybol fileleri bulunan plajda en popüler eğlence ise nal fırlatma. La Jolla’da bulunan ve adını petrol milyarderi William Black’ten alan Black’s Beach ise ABD’nin en büyük çıplaklar plajı. Torrey Pines Beach olarak da bilinen bu plaj dünya nüdist ve natüristlerin favori buluşma noktalarından biri.

Hayvanlar alemi
Her ne kadar “çok hayvanat bahçesi gördüm” deseniz de San Diego Zoo kaçırılmaması gereken yerlerin başında geliyor. Dünyanın en çok bilinen ve en büyük hayvanat bahçelerinden biri olmasının dışında ‘kafessiz sergileme’ tercih eden öncülerden biri San Diego Zoo. 1916 yılında kurulan hayvanat bahçesi, günümüzde 4 binden fazla hayvanı ve 800’den fazla türü barındırıyor, hayvanların doğal yaşamlarını devam ettirebilecekleri farklı bitki ve ağaç türlerine de ev sahipliği yapıyor.
Amerikan eğlence parkı gezme mantığı burada da işliyor. Girişte verilen haritada hem tüm hayvanların evleri, hem de gösterilerin saatleri belirtilmiş. Bu saatlere dikkat ederek hiçbir şeyi kaçırmadan parkın keyfini çıkarabilirsiniz. Kapıdan girdiğinizde sizi karşılayan güzel ama bir o kadar da kötü kokulu flamingoların sağında bulunan otobüslerle hayvanat bahçesini rehber eşliğinde gezebilir veya solunda bulunan teleferikle parkı havadan bir uçtan bir uça geçebilirsiniz. Parkın en önemli özelliği tüm hayvanların vahşi hayattaki ortamlarına uygun bir şekilde sergilenmiş olmaları. Doğal ortamlarında beraber yaşayan hayvanlar, o bölgeye ait bitki ve ağaçlarla birlikte sergilenirken kafes yerine görünmez bariyerler veya cam ile sınırlandırılıyorlar.
Kutup ayılarından kartallara, pandalardan kaplanlara yüzlerce ilginç hayvanı yakından görme hatta çiftleşme ve günlük hayatlarını gözlemleme fırsatı sunmasına rağmen, hayvanat bahçesinde en çok sevdiğim ve çocuklarımın da en çok zaman geçirmeyi sevdikleri yer Children’s Zoo. Küçük bir çiftlik olarak tasarlanan bu bahçede kuzuları, keçileri, kazları, tavşanları besleyebilir, pony ve domuzları kızdırmadan sevebilir, yerdeki samanları toplayabilir, bu küçük çiftlikteki işlere yardım edebilirsiniz.
San Diego Zoo’nun içinde bulunduğu Balboa Park ABD’nin en önemli kültür parkı. Geniş bir alana yayılmış olan parkta sanat müzesi, doğa tarihi müzesi, uzay müzesi, şehir müzesi, bilim merkezi ve tren maketi müzesi bulunuyor.
Eğer hayvanları gerçekten doğal yaşamlarında görmek istiyorsanız Safari Park’a gitmelisiniz. 2600 hayvan vahşi yaşamlarını bu parkta sürdürüyorlar. Hayvanat bahçesinin aksine hiçbir sınırlayıcı çit bulunmayan Safari Park’ta ister ciple, ister otobüs veya ginger’la gezebilir, şanslıysanız tüm hayvan türleri ile karşılaşabilirsiniz. Burada hayvanlarla birebir ilgilenebilir, kurslara katılabilir, bir hayvanı evlat edinebilir, gece kamp bile kurabilirsiniz. Parkta ayrıca San Diego’ya ithal edilen hayvanlar için bir karantina bölgesi ve dünyanın en büyük veterinerlik hastanesi bulunuyor.

Okyanus şehri
La Jolla’da bulunan Birch Aquarium farklı balık türlerini sergilemek ve bilgi vermek dışında, çocukların birçok bilimsel deneyi yapabilecekleri interaktif bir ortam sunuyor. Akvaryumun bahçesinde bulunan öğretici oyun ve deneylerden çocukları ayırabilmek neredeyse imkânsız.
La Jolla, sahili ve olağanüstü manzarası kadar, güzel sokakları ve dükkânlarıyla da keşfedilecek bir semt. Çok şık restoranlar olmasına rağmen benim favorim taco’larıyla ünlü Puesto Mexican Street Food. Sahilde karşınıza çıkan Children’s Pool koyu ve burada dinlenen fok balıklarını yakından görmek heyecan verici.
La Jolla’dan Downtown’a geçtiğimizde tüm San Diego’da en çok zaman geçirmeyi sevdiğim yere geliyoruz; Seaport Village. Küçük ve çok orijinal dükkânlardan oluşan bu küçük kasaba deniz kenarında kurulmuş ve tüm körfezin görülebileceği bir manzaraya sahip. Farklı dünya mutfaklarına özgü fastfood lokantalarının sıralandığı eski bir İspanyol köy meydanını andıran avlusunda canlı müzik dinleyebilirsiniz. Deniz kenarındaki restoranlar ise daha şık ve genelde balık ürünleri ağırlıklı. Sahil boyunca farklı sanatçıların eserlerini görebilir veya gösterilerini seyredebilirsiniz. Çimenlik bölümde rengarenk uçurtmalar havada süzülürken, küçük taşları üst üste koyarak yaptığı heykellerle şaşırtan bir sokak sanatçısı tüm ilgiyi çekiyor. Sahil yolundan hem Coronado Köprüsü’nü görebilir, hem de aralıkla mart ayları arasında gümüş renkli balinaların göçlerinin rahatlıkla izlenebildiği Point Loma’ya ulaşabilirsiniz. 1895 yılında el yapımı at ve arabalardan oluşan ve hâlâ çalışan tarihi dönmedolap ise güzel bir detay. Gökdelenleriyle şehrin modern yüzü olan Downtown’u gezmek için birçok seçenek var ama benim için en eğlencelisi Seal Tour. Seaport Village’dan yola çıkan bu yüksek otobüs 90 dakikada hem Downtown’u ve şehrin tarihini anlatıyor, hem de denize girdiğinde otobüsten bir gemiye dönüşerek körfezi ve denizaslanlarının üreme ve yaşama alanlarını yakından gösteriyor. Viktorya tarzı binaları ve gerçek gaz lambalarıyla Gaslamp Quarter’da alışveriş ve sanat sokağına girmiş oluyorsunuz. Eğer baseball severseniz San Diego Padres’in yeni stadyumu Petco Park da Downtown’da bulunuyor.
Sahildeki Denizcilik Müzesi ilginç ancak özellikle Vietnam ve Körfez Savaşı’nda görev almış USS Midway’i gezmek eşsiz bir deneyim yaşatıyor. Amerikan donanmasından emekli eski askerlerin gezdirdiği Midway uçak gemisi, 2004’te müze olarak yeni görevine başladı. Farklı bir dünya düzeninin hüküm sürdüğü gemiyi gezerken, gemici düğümünden bir denizcinin ne kadar zamanda yıkanması gerektiğine kadar birçok bilgi ile donatılırken, bir denizcinin tüm gününü inceleyebilme ve yaşam koşullarını en ince detayına kadar tanıma şansı yakaladım. Her şeyin bir kuralı, her suçun bir cezası, her alet, araç ve personelin belirli bir yeri, herkesin bir görevi olması, gemideki her şeyin bir fabrika gibi düzenli yürümesini sağlıyor. Bu ahenk ve disiplin Amerikan donanmasının en önemli gücü olmalı diye düşünürken günümüz çıkartma gemilerinin gelişen teknoloji ile neler yapabileceğini hayal bile etmek kolay değil.

Eğlence parkları
Seaworld, 1964 yılında kapılarını açtığından beri San Diego’nun en önemli eğlence parklarından biri. Eğitilmiş balina, fok, denizaslanı ve yunus şovları kadar köpeklerin yaptığı şov da görülmeye değer. Seaworld’un en ünlü misafiri ise Shamu adındaki katil balina. Akrobat ve profesyonel yüzücülerin yaptığı Blue Horizons şovunu kesinlikle kaçırmayın. Şovlarda en ön sıralarda oturmamanızı tavsiye ederim çünkü tüm balina ve yunusların en büyük zevki seyircileri ıslatmak. Her ne kadar ıslanmak zevkli olsa da, tüm günü ıslak giysilerle balık gibi kokarak geçirmek pek keyifli olmuyor.
On yaşının altında çocuklarınız varsa gitmeniz gereken yer Legoland. Los Angeles’a yakın Carlsbad kasabasında bulunan bu eğlence merkezinde her şey legodan yapılma. Burada Lego fabrikasını gezebilir, legodan hayvanlarla safari veya gemi turlarına katılabilirsiniz. Miniland USA ile küçük bir Amerika turu atabilir, Dino Island ile dinozorların, Castle Hill ile şövalyelerin, Pirate Shores ile korsanların lego dünyalarına girebilirsiniz. Çocuklar legodan yapılma mini hastane, itfaiye, okul gibi alanlarda eğlenebilir, lego araçları kullanarak trafik kurallarını öğrenebilirler. Legoland dışındaki Sea Life Akvaryumu ve Legoland Su Parkı’nda eğlenebilir, hatta yakında açılacak Legoland Hotel’de konaklayabilirsiniz.

Alışveriş
Carlsbad’a kadar gelmişken Carlsbad Premium Outlet’e uğramalısınız. Tijuana sınırındaki Las Americas da gidilebilecek bir diğer outlet merkezi. San Diego’daki çoğu alışveriş merkezi açık hava olduğundan yağmurlu günlerde gidilebilecek en iyi seçenek Plaza Bonita. Fashion Valley ve Otay Ranch Town Center keyifle alışveriş yapılacak merkezler.

¡Qué viva México!
Los Angeles ile Tijuana arasında yer alan San Diego’dan ülkenin en güney ucuna doğru ilerlerken gözünüze sınır ötesinde bulunan farklı bir ülkenin ilk görüntüleri ve dalgalanan dev Meksika bayrağı takılıyor. Amerika’nın düzenli, planlı, kusursuz şehircilik anlayışından sonra Meksika’nın en problemli şehirlerinden Tijuana’ya geçmek ciddi anlamda bir kültür şoku yaşatabilir. Arabayla son ‘Last exit to USA’ tabelasını geçtikten sonra bir anda kendinizi eski bir vahşi batı kasabasında buluyorsunuz. Geçişte pasaport kontrolü olmaması yüzünden Amerika’nın nerede bittiğini, Meksika’nın nerede başladığını tam olarak algılayamasanız da, filmlerde tüm suçluların Meksika’ya nasıl kolayca kaçabildiğinin sebebini ilk elden öğreniyorsunuz.
Tijuana’da dolaşırken San Diego’nun zenginliğini geride bıraktığınız en önemli gerçek olarak karşınıza çıkıyor. Şehir merkezindeki dükkânlar genelde turistlere yönelik hediyelik eşyalar satıyor. Birçok yerde Meksika’nın ikonik şapkası ‘sombrero’ ile resim çektirebileceğiniz bir eşek veya at arabası bulabilirsiniz. İnanılmaz güler yüzlü olan Meksikalıların tatlı dillerine rağmen sözlerinde pek durmadıklarını unutmamanız gerekiyor. Tijuana merkezinde çok zaman kaybetmeyip Rosarito’da sahile kıyısı olan balık lokantalarından birinde öğle yemeği yemenizi tavsiye ederim. Zenginlerinin yazlık evlerinin sıralandığı bu bölgedeki lokanta fiyatları Amerika’ya nazaran oldukça ucuz. Meksika mutfağının sadece taco ve fajita’dan oluşmadığını, zengin bir balık kültürü de olduğunu görüp şaşırabilirsiniz. Giriş olarak balık salatası ‘ceviche’yi mutlaka deneyin ve acının bu mutfakta tuz kadar rahat kullanıldığını unutmayın. Birçok lokantada bulunan Mariachi’ler eski halk şarkılarını söyleyerek misafirleri eğlendirirken, Meksikalıların her ortamda dans ettiğini görünce şaşırabilirsiniz. Burada muhteşem gün batımının keyfini çıkarabilirsiniz, ancak San Diego dönüşünde pasaport kuyruğunun uzun olabileceğini unutmayın. Dönüş yolunda taze Hindistan cevizi alıp arabada bir ziyafet çekmeyi unutmayın.

Los Angeles
San Diego’dan kolaylıkla kuzeye, Los Angeles’a gidebilirsiniz. Los Angeles’taki Disneyland’a San Diego’dan günü birlik gidip dönebilirsiniz ancak Disneyland’ı gezmek için bir gün kesinlikle yeterli değil. Bu tatilde kendinize verebileceğiniz en güzel hediye ise San Diego’dan Los Angeles’a sahile paralel yolu kullanarak gitmek. Her ne kadar amaç Los Angeles’e varmak olsa da, 1 numaralı çevre yolunu kullanmak bu yolculuğu unutulmaz kılacaktır. Pasifik sahilinde sıralanan Orange County’nin sahil şehirlerini görebilir, beğendiklerinizde durup gezebilirsiniz. Plajlar, sahil evleri, sörfçüler, küçük dükkân ve lokal restoranlarla dolu bu beldeyi görmeden Kaliforniya’yı tam tanımış sayılmazsınız. Sahildeki Laguna Beach, Newport Beach ve Huntington Beach benim favorilerim. Santa Monica’ya vardığınızda kesinlikle çevreyi gezmelisiniz. Herkesin yanık tenli ve fit olduğu bu şehirde spor bir yaşam biçimi olarak kabul edilmiş. Santa Monica’yı geride bırakırken Malibu, Los Angeles yolunda ulaşacağınız son sahil şehri.

San Diego’da daha da fazlası da var!
San Diego’da geleneksel sporlar dışında Woodson Dağı’na tırmanabilir, Julian’da maden araması yapabilir, Scripps’de dalabilir, Torrey Pines Gliderport’da skydive yapabilir, Del Mar Coast’da sıcak hava balonu ile gezebilir veya Guadalupe adasında beyaz köpek balıklarıyla birlikte dalabilirsiniz. San Diego ile ilgili anlatacak daha çok şey var. Ancak bundan sonrasını San Diego tatilinizi tamamladıktan sonra sizlerden bekliyorum. J

 
Karel Valansi, Şalom Dergi Ocak 2013


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin