Ana içeriğe atla

Terör saldırısının kurbanları önce insan...

Yemek yemeyi sever misiniz? Bazıları için bu bir tutkudur. Yeni tatlar tatmak, farklı aromalarla tanışmak, her şeyin tazesine ulaşmak, yeni lokantalar denemek, aşçıları ile dost olmak, halk ile yemek sohbeti yapabilmek. Bu aynı zamanda bir ülkeyi, farklı kültürleri tanımanın en doğal yoludur. Öyle ya her ülke, hatta her yöre farklı şekillerde pişirir, üstelik her yemeğin, her sofranın bir öyküsü, yaşayan bir belleği vardır. Seyahat ile yemek tutkusunu birleştiren tematik turlar turizmcilerin yeni gözdeleri, bahsettiğim gurme turlar da bunlardan biri.
İstanbul’u sadece müzeleri ile değil daha içinden, daha samimi bir şekilde tanımak için gelen bir turist grubunun da amacı buydu. Dünyanın hatırı sayılır mutfaklarından Türk mutfağını yakından tanımak, kurallarını ve özelliklerini öğrenmek, çarşı-pazarını gezip en taze meyve, sebze ve baharatlarıyla tanışmak ve en otantik lokantalarından sokaktaki simitçisine Türk halkının yemek zevkini öğrenmekti amaçları. Ama bu turistik gezi cumartesi sabahı kahvaltı sonrası İstiklal Caddesi’ni gezmek istemeleri ile son buldu. Aralarında Arap ve Yahudi İsrail vatandaşlarının bulunduğu grubun yakınında kendini patlatan canlı bomba, geride neşeli tatil fotoğrafları yerine korkunç bir kabus bıraktı.
Saatin daha erken olmasından ya da birçok yabancı misyonun uyarıları nedeniyle nispeten boş olan İstiklal Caddesi’nin kameralarına yakalanan canlı bombayı seyrediyoruz. Hiçbir telaş veya tereddüt yok hareketlerinde. Bekliyor, bekliyor ve kalabalık grup yaklaşınca tam ortalarına geçiyor... Sonrası kırmızı bir boşluk.

O sokaktaki tek kalabalık grubu beklediğini düşünmek istiyorum. Saldırının kurbanlarının milliyetine bakınca, büyük çoğunluğunun İsrailli olduğunu görünce, “Saldırının belli bir hedefi mi vardı?” kuşkusunu kafamdan uzaklaştırmak istiyorum. Bir canlı bomba, bir IŞİD militanı, böylesi bir istihbarata sahip olabilir mi? Bu olasılığın tehlikeli boyutlarını aklımdan çıkarmaya çalışıyorum.
Ancak son dönemdeki örneklere bakınca, İsrailli veya Yahudilerin terör saldırılarında tercih edilen ilk hedef olduğu gerçeği de değişmiyor. Evet Paris’te Charlie Hebdo saldırısı oldu ama Koşer market de hedeflendi, Bataclan konser salonu daha önce de cihatçılardan tehdit almış Yahudilere ait bir işletmeydi, 2012 Toulouse’daki Yahudi okulunu da unutmamak gerek. Sadece Fransa değil, Belçika’da Yahudi Müzesi, Danimarka’da Büyük Sinagog...
Güvenpark’taki anı köşesini ziyaret ettiğim ve ruhlarının huzuru için dua ettiğim Ankara saldırısından daha henüz bir hafta geçmemişti ki her taraftan İstanbul alarmları gelmeye başladı. Tüm ülkenin içinde bulunduğu paranoya hali Türk Yahudilerini de sarmıştı doğal olarak. Ve maalesef korkulan gerçek oldu.
Ancak bu üzücü gerçek bir başka gerçeğin üstünü örtmeye yetmedi. İstiklal’deki, İstanbul’un kalbindeki terör saldırısının ardından sosyal medyada üzüntü bildiren mesajlar kadar düşmanca tepkiler de gecikmedi. Tüm bunları görmek çok yaralayıcı. Bir Yahudi olarak değil. Bir Türk olarak, ama en başta bir insan olarak.
Hayatını kaybedenlerin yabancı, hele hele İsrailli olduğunu öğrenmenin kimilerine verdiği rahatlama durumu nasıl açıklanabilir? Yaralılara yapılan beddualar hangi inanca sığar? Artık her olayda sebep olarak kullanılan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ klişesini ‘Türk kendinden başkasını dost bilmez’ olarak mı değiştirmeli? Bu nefret niye? Türkiye’yi, kültürümüzü, yemeklerimizi öğrenmek, bizleri tanımak için gelen misafirlerimize bu düşmanlık niye? Bir cumartesi sabahı İstiklal’de dolaşırken terör saldırısında yaralanan, hayatını kaybeden bu kişilerin İranlı veya İsrailli olması neyi değiştirir? Ve daha birçok soru havada asılı kalıyor.
Bugün, İsrailli kurbanların bayraklara sarılı cenazelerinin uçakla Türkiye’den ayrılmalarını izlerken içimde bir başka hüzün de var. Farklı bir yerde yaşam kaldığı yerden devam ederken Türk Yahudileri için güvenlik yeniden her şeyden daha önemli konuma yükseldi. Cumartesi sabahı İstanbul’daki sinagoglar boşaltıldı, etkinlikler, kutlamalar iptal edildi. Yaklaşan Purim bayramını kutlamaksa bir başka zamana kaldı...
Karel Valansi T24 21 Mart 2016 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de