Ana içeriğe atla

Şahinden barış güvercinine Şimon Peres

Dünyanın kalbinin attığı Orta Doğu’da hayat zor, barış daha da zor. Bölgede yaşanan göçler, ölümler, işgaller, hak tecavüzleri, acılar ancak kan ve gözyaşı ile anlatılabiliyor. Bir nesilden diğerine aktarılan eski acıların üstüne yenileri yaratılıyor, sonu gelmez nefret listesi gittikçe uzuyor. “Affet ama unutma” diyen de, “Ne affet ne de unut” diyen de, “İntikam!” diye savaş çığırtkanlığı yapan da bu acılardan kendi payına düşeni alıyor. Buna tüm dünyanın kendi çıkarları için bir oyun tahtası haline gelen, bu nedenle bir türlü ‘bitirilemeyen’ savaşlar eklenince, Orta Doğu en basit tabirle kapağı sonsuz acıya açılmış Pandora’nın Kutusu gibi karşımızda dikiliyor.
Süregelen tüm operasyonlara, çatışmalara ve savaşlara rağmen bir isim yılmadan barış diye, umut diye haykırmaya devam etti. Ona saf diyen de oldu, hayalperestrealiteden uzak romantikdiyen de. Herkesin duymaya hasret olduğu umut dolu, barış için çırpınan bu sözlerin sahibinin tükenmez enerjisi ve çabası, inancını kaybeden kulaklar için imkansızın şarkısıydı. Sözleri, dilekleri, çalışmaları, çabalamaları merakla ama bir o kadar da olanaksız denilerek takip edildi.
Geçtiğimiz günlerde dünya bu değerli liderini kaybetti. İlerleyen yaşına rağmen dinç ve son gününe kadar hiç durmadan barışa ulaşmak için çalışan bu önemli insan Şimon Peres idi. Onu anlatmak için iki tanım seç deseler iflah olmaz bir iyimser ve 93. doğum gününde bile gençlerden ilham aldığını söyleyerek “SnapChat’e katılmanın tam vakti,” diyen genç ruhlu bir girişimci derdim. Zamanının ötesinde yaşayan, bir çokları için ancak ölümünden uzun süre sonra anlaşılabilecek bir vizyona sahipti. Siyasi bir figür olarak İsrail’i ve Orta Doğu’yu şekillendirmiş olsa dahi, onu düşününce ilk akla barış tutkunu bir dünya vatandaşı geliyor.

Peres, İsrail tarihinin çok önemli isimlerinin başında yer alıyor. İsrail Devleti’nin kurucu liderlerinin sonuncusuolan Şimon Peres, henüz 20’li yaşlarında, İsrail Devleti kuruluş aşamasındayken, David Ben Gurion’un yardımcısıydı. Devlet başkanlığının yanı sıra, başbakan, savunma bakanı, dışişleri bakanı ve maliye bakanı olarak da görev aldı. Ülkesinin ekonomisinden savunmasına birçok alanda gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. En önemli başarısı ise Filistin Yönetimi Lideri Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin ile Nobel Barış Ödülüne de layık görüldükleri Oslo Barış görüşmeleri oldu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Peres’in vefatının ardından “Bugün İsrail Devleti, tarihinde ilk defa, Şimon Peres’siz bir gün geçirdi,” demesi boşuna değil. Şimon Peres’in hayatı, İsrail Devleti’nin yolculuğu ile paralel bir yönde ilerledi. Ne zaman ki İsrail hayatta kalma mücadelesi veriyordu, savaş kaçınılmazdı, ülkesinin güvenliği söz konusu olduğunda Peres en katı lider haline gelebiliyordu. Ancak ne zaman ki asıl hedefi olan barış ihtimali vardı, o zaman bunun en sarsılmaz savunucusuydu.
Hiçbir zaman Oslo’dan ve barış olasılığından vazgeçmedi. Şahin kanatta başladığı siyasi hayatında, 1980’lerin sonlarına doğru barış yanlısı bir güvercine dönüştü. Bu durum İsrailli birçok liderde görülen bir değişim olsa dahi, onu farklı kılan barışa olan sarsılmaz inancı, olaylara bakış açısındaki iyimserliği ve empati yeteneğiydi. Mısır ve Ürdün ile yapılan barış anlaşmalarını örnek gösterip, “Onlarla yapabildiysek Filistinlilerle de yapabiliriz,” diyordu hep.
Türkiye’de yabancı bir lider hakkında bu sözleri söylemek, hele bir İsrailli lider için bunları telaffuz etmek çok kolay değil. Öğretilen kalıplar, yerleşmiş katı önyargılar, 1949 yılında Türkiye’nin resmi olarak tanıdığı İsrail Devleti’ni halen zihinlerde bir düşman olarak içselleştiriyor. Bu durum tüm dünyada barış kelimesi ile birlikte anılan, daha önce pek az dünya liderine nasip olan bir şekilde son yolculuğuna uğurlanan kişi Şimon Peres olsa da değişmiyor. Hele Davos’da “One Minute” ile anılan bir olayın kahramanı olmuşsanız.
Hatırlarsanız o dönemlerde Türkiye ile Suriye’nin arası iyiydi ve Türkiye, Suriye ile İsrail’in arasında kolaylaştırıcı rolünü üstlenmişti. Tüm yatırımını o dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’e yapan ancak kısa sürede siyasi arenadan silinen ve o zamandan beri hakkında açılan davalarla uğraşan bu isimden istediğini bulamayan Ankara, hırsını en olmayacak kişiden, Peres’den çıkarmıştı. Bu, Ankara’ya Arap sokaklarında kısa süreli bir popülarite getirmiş olsa da Türkiye en büyük savunucusunu, en büyük destekçisini kaybetmiş oldu. Hani o hep negatif anılan İsrail lobisi, gerçekte Peres sayesinde Türkiye yararına çalışıyordu.
Peres Davos’ta duyduğu sözler karşısında şaşkınlığını gizleyemez yüz ifadesi ile akıllara kazınırken, aynı zamanda bu sonu olmayan tartışmaya girmemesi ile de hatırlanıyor. Aynı Peres, aynı Erdoğan’ın daveti ile Davos’tan iki sene önce TBMM’de alkışlarla sona eren bir konuşma yapmıştı. Ankara’da mecliste konuşan bir İsrail lideri her iki ülke için de tarihi bir ilkti.
Peres deyince akla ilk barış gelse de Türkiye Peres’i ‘haddi bildirilen’ İsrail lideri olarak hatırlıyor. Sosyal medyada tetikte bekleyen nefret yayıcıların son favori konusu da vefatı oldu. Oysa o geçmişe takılmadığını, kin gütmediğini, hep geleceğe baktığını söylüyordu. “Hafızamın geleceğimi yönetmesi gerektiğini düşünmüyorum,” diyor, çoğu kişinin sorununu geçmişe takılı kalmak, geleceğe yönelik hayaller kuramamak olarak özetliyordu. Konu Orta Doğu olunca ne kadar da doğru!
Peres vefatı ile bile barış için çalışmaya devam etti. Törene katılan Filistin Yönetimi’nden Mahmud Abbas uzun zaman sonra Netanyahu ile bir araya geldi. Türkiye’yi temsilen ise iki ülke arasında varılan normalleşme anlaşmasının mimarı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu katıldı. “Umut” bir çok dünya liderinin Peres’i anlatan veda konuşmalarının başrolündeydi.
Onu en iyi anlatansa yine kendi sözleri:
“İyimserler de, kötümserler de en nihayetinde ölürler. Ama iyimserler daha iyi yaşar. Ben iyimser olmayı seçtim.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

Kimdir bu Yahudi komşum?

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi tarafından düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü geçtiğimiz pazar günü yüksek bir katılımla gerçekleştirildi.  ‘Kaybolan Diller’ teması ile gerçekleşen güne katılan katılımcılar birçok etkinlikle Türk Yahudi kültürüne ait gelenekleri, şarkıları, düğün ve diğer merasimlerine birebir tanık olarak tanıdılar.  Yahudilerin kültürel ve tarihi mirasını tanıtmak amacıyla, 27 Kasım Pazar günü, Avrupa’nın otuza yakın ülkesinde düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü kentimizde de yoğun ve keyifli bir programla kutlandı. ‘Kimdir bu Yahudi komşum?’ etkinliği, Yahudi Kültürü Avrupa Günü Uluslararası oluşumu çerçevesinde 500.Yıl Vakfı tarafından Türk Musevileri Müzesinde düzenlendi. 1999 yılından beri Avrupa’nın birçok şehrinde, 2001 yılından beri de Türkiye’de her yıl düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nün bu seneki teması ‘Kaybolan Lisanlar’ idi. Saat 11’de kapılarını ziyaretçilerine açan Neve Şalom Sinagogu ve Türk Musevileri Müzesi gün boyunca ...

Riva Hayim'den güzel bir sürpriz :)

Kelebek 
Korse’nin 
duvarındaki
 delik 
ve 
pazar 
günkü
 tezgahtar Pazar günü Beyoğlu’ndaki Kelebek Korse Mağazasında, satış elemanı olarak Türk Musevi Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh vardı. İbrahimzadeh’nin tezgahın arkasına geçmesi, cemaati temsilen değil, kişisel aldığı bir karardı; bunu belirtelim.  Çoğu kişi okumuştur; Kelebek Korse ile ilgili çok sayıda röportaj yapıldı. Uzun süredir gazetelerde haber olan bir durum. Özetle, ‘10 yıl yasasıyla’ birlikte esnaf yavaş yavaş Beyoğlu’nu terk ediyor. Kelebek Korse’nin sahibi İlya Avramoğlu’nun durumunda ise, 3000 TL olan bir kira bedeli bu yasayla birlikte yaklaşık 30 bin TL oldu.  Özetle hukuken mülk sahibi hak sahibi. Yani mülk sahibi dilediğine mülkünü kiralar, dilediğinde de kiracısından 10 katı kira ister. Hatta bu süreçte kiracıyla muhatap bile olmak zorunda değil. Hukuken bir yasa var çünkü. Merhametli falan olmak zorunda değil. Karşı taraf da başka bir azınlığın temsiliyetini yapıyor. Kaldı ki yan taraftaki z...