Ana içeriğe atla

Trump ve Meksika - İhtilal tehlikesi altında bir ülke

Meksika zor günlerden geçiyor. Yılbaşından itibaren başlayan protestolar birçok eyalete sıçramış durumda. Meksikalılar sokaklarda. Yolları kapatıyor, benzin istasyonları ve marketleri ele geçiriyorlar. Aralarında yağmaya katılan polis memurları dahil 700 kişi tutuklandı. Askerler başkent Mexico sokaklarında asayişi sağlamaya çalışıyorlar. Ancak bazı sosyal medya hesapları yangına körükle gidiyor, halkı belli firmaları yağmalamaya davet ediyor. Halk panikte. Benzin kadar temel gıda maddelerine de erişim zorlaştı. Bazı yerel havaalanlarının kapatılacağından bahsediliyor. Dört kişinin ölümüne, 300 dükkanın yağmalanmasına varan bu şiddet olaylarının nasıl durulacağı, sükunetin yeniden nasıl sağlanacağı ise bilinmiyor. İhtilal ihtimalinden bahsediliyor.
Halkın sabrını taşıran son damla, 80 yıllık tekelden sonra petrol fiyatlarının serbest bırakılmasıyla gelen %20’lik fiyat artışı. Amaç ise enerji sektörünü yabancı şirketlere açmak. Petrol ülkesi Meksika’da, yakıt fiyatlarındaki bu yükselişle, yaklaşık 1 dolara gelen benzin litre fiyatı, günlük asgari ücretin dörtte birine tekabül ediyor. Halk isyanda; “ülkede petrol var, halkta para yok!” diye haykırıyorlar.
Ancak ekonomik zorluklar, rüşvet ve yolsuzluk Meksika’nın tek sorunu değil. 10 yılını dolduran uyuşturucu kartellerine karşı açılan savaş, kaçırılan ve cesetleri bulunan öğrenciler, kaybolan insanlar, şehrin meydanlarına asılan cesetler, ülkenin son yıllarda yaşadığı kabusun sadece gözle görülür kısmı. Tüm bunların üstüne ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın sözünü sakınmadan Meksika ve Meksikalıları hedefe koyması, siyasetçilerinin beceriksizliği ve tüm bunların yanında Orta Doğu’ya özgü terör örgütü Hizbullah’ın bölgede artan etkisi de eklenince Meksika’nın patlaması kaçınılmaz oluyor.

Devlet Başkanı Enrique Peña Nieto’ya olan öfke gittikçe artıyor. Bunun başlıca sebebi ülkede en sevilmeyen yabancı lider konumundaki Trump’ı ABD seçimleri öncesi Meksika’ya davet etmiş olması. Peña Nieto’ya göre ülkesinin önceliği yeni Amerikan yönetimi ile iyi ilişkiler kurmak. Ancak bu pek de kolay olacağa benzemiyor. Trump, ABD ile Meksika sınırına masrafını Meksikalıların ödeyeceğini ilan ettiği bir duvar yapacağını, ABD-Kanada-Meksika arasındaki NAFTA serbest ticaret anlaşmasını kaldıracağını ve Meksikalı göçmeleri geri yollayacağını defalarca dile getirdi. Başkan olduktan sonra tüm bu vaatlerini yerine getirebilecek mi bilinmez, ancak güney komşusunda tedirginlik had safhada. Trump’ın seçilmesi bile ülke para birimi Peso’nun %15 değer kaybetmesi ile sonuçlandı. 
Meksika sınırına duvar olmasa bile sözünde durmuş olmak için bir çeşit çit çekeceğini tahmin ettiğim Trump’ın NAFTA anlaşmasından geri çekilmesi pek olası değil. Woodrow Wilson Enstitüsü Meksika Merkezi’nin Kasım 2016 raporuna göre ABD ve Meksika’nın karşılıklı ticareti yılda yarım trilyon dolara ulaştı. Bu kolay vazgeçilebilecek bir işbirliği değil. Üstelik bu anlaşma ekonomik sıkıntılar yaşayan Meksika için olduğu kadar ABD için de önemli. ABD’de yaklaşık 5 milyon kişinin geliri Meksika ile ticarete dayanıyor. Amerikan firmalarının küresel anlamda rekabetçi yapılarını sürdürebilmeleri için de Meksika ile ticaretin devamı şart. Bu konuda otomotiv sektörü öncelikli. Ancak Trump, Ford, GM gibi Amerikan firmalarına yerli üretim yapmaları için baskı kurarken, bu firmalar Meksika’da inşa sürecindeki yatırımlarını belirsizlik nedeniyle kaderlerine terk etmek zorunda kaldılar. 
Trump kışkırtıcı söylemleri ile her kesimden tepki alırken Meksika’nın ona karşı önemli bir kozu olduğunu unutmamak gerekir. O da, on yıldır süre gelen, on binlerce Meksikalının canına mal olan, Amerikan pazarı için çarpışan uyuşturucu kartellerine karşı yürütülen savaş. Meksika hükümeti bu konuda çok ciddi bir uğraş veriyor. Ancak burada tehlike sadece uyuşturucu ve yasadışı göçmenler değil. Hizbullah’ın bu konuda önemli bir finansör olduğu uzun zamandır biliniyor. 2011 yılında Virginia Mahkemesi, Lübnan asıllı Kolombiyalı Ayman Joumaa’nın Meksikalı karteller aracılığıyla 90 bin ton kokainin ABD’ye sokulmasına aracı olduğunu, 250 milyon doları da akladığını belirtmiş, Joumaa’nın ABD’nin terörist listesinde bulunan Hizbullah’ın önemli destekçisi olduğunu açıklamıştı.
Meksikalı uyuşturucu kartelleri ile İran destekli Hizbullah’ın işbirliği ilk başta şaşırtıcı gelse de, bu her iki taraf için de oldukça kârlı bir ortaklık. Karteller Hizbullah’ın patlayıcı ve sınır ötesi tünel tecrübesinden yararlanırken, Hizbullah da hem düşman gördüğü ABD sınırında güçleniyor, etki alanını genişletiyor, hem de uyuşturucu kazancından pay alarak Orta Doğu’daki faaliyetlerini finanse ediyor. 
Terör örgütleri ile uyuşturucu kartellerinin bu işbirliği hiç kuşkusuz öldürücü bir karışım meydana getiriyor. Bu durum Trump’ın popülist söylemlerle dile getirdiği politikalarını devam ettirmesini olanaksız kılıyor. Tabi karşısında sağlam duran bir Meksikalı liderin olması da şart. Halk desteğini kaybetmiş olan Peña Nieto görevinin son yılında. Meksika, 2018’de seçimlere hazırlanıyor ve kendi popülist liderlerini şimdiden çıkartmaya başladı bile. 

Her dönemi özetleyen bir akım vardır. Bu 19. yüzyıl için sömürgecilik ise, 20. yüzyıl için Soğuk Savaş olarak tanımlanabilir. 21. yüzyıl için ise küreselleşme olduğu söylenebilir. Günümüzde Trump’ın seçilmesi, Brexit, terör örgütleri veya yükselen popülizm akımlarını konuşurken, küreselleşme bu tartışmaların hep odak noktasını oluşturuyor. Uyuşturucu kartellerine açtığı savaşla adını sürekli acı haberlerle gündemde tutan, günümüzde de yağmalara varan isyanla yeniden manşetlere çıkan, bir zamanların çekici turistik ülkesi Meksika da bu durumdan payını alıyor, küreselleşmenin hayatın her alanında olduğu gibi enerji ve ekonomi kadar, terörizm ve uyuşturucuda da kendine bir yol bulduğunun son örneği oluyor.

Karel Valansi T24, 8 Ocak 2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de