Ana içeriğe atla

Trump’ın belirsizlik dünyasına hoş geldiniz

Kasım ayındaki seçimlerin galibi Donald Trump, 20 Ocak’ta ABD Başkanlığı görevini selefi Barack Obama'dan devraldı. Kongre önündeki yemin töreni ile de ABD ve dünyada Trump dönemi resmen başlamış oldu. Bunun, Trump’ın en çok kullandığı iletişim mecrası Twitter’da da hemen yansımasını gördük. @POTUS hesabının kullanımı aynı gün, Obama’dan Trump’a devredildi.
Başkan Trump ile ilgili ilk tartışma da sosyal medyada yaşandı. Yemin törenini izlemeye gelenlerin sayısı Obama’nınkiyle yan yana konulan fotoğraflarla karşılaştırıldığında, Beyaz Saray’ın yeni basın sözcüsünün ilk toplantısındaki konu da bu oldu; oval ofisteki fotoğrafta görülmeyen heykeller, çime basılmaması için yapılan düzenleme ve fotoğraf çekme açıları. Diğer bir karşılaştırmada ise Obama ve Trump centilmenlik yarışına tutuşturuldu. Trump’ın kaş göz hareketleriyle eşine ‘şuraya geç’ demesi veya Bill Clinton’un etrafı süzerken eşine yakalanması ise o günden kameralara yansıyanlardı. İşin magazin bölümünü bastıransa efsanevi Gloria Steinem’in düzenlediği ve tüm ülkeyi ayağa kaldıran, Trump’ın kadın, azınlık ve göçmen karşıtı görüşlerini eleştiren kadın yürüyüşüydü. Steinem’in “Eğer Müslümanları kayıt altına alacaksanız hepimiz Müslümanız!”demesi ise başlı başına alkışı hak ediyordu.
O günden en önemli an ise, Obama’nın helikopterle Washington’dan ayrılırken Beyaz Saray’a son bakışını gösteren fotoğraftı. Demokrasilerin büyüklüğü burada işte. Geldiğin gibi gitmesini de bilmek. Hele Gambiya’da seçimleri kaybeden devlet başkanının koltuğunu bırakmamak için ülkede OHAL ilan etmesi ve sonucunda Senegal ordusunun sınıra konuşlanması olayı henüz tazeliğini korurken.

Trump döneminin nasıl olacağı, şimdiye kadar sergilediği söylem ve karakter özellikleri ile neler yapacağı, bu kararlarının ne sonuçlar doğurabileceğini öngörebilmek cidden zor. Önümüzdeki dönemin en belirgin olan özelliği belirsizlik. Bir iş adamı gibi olaylara soğukkanlı yaklaşıp, her şeyi kâr-zarar, bir şey verip ihtiyacı olanı almak olarak da görebilir, kısa vadeden zengin olmanın yan yollarını da arşınlayabilir.  “You’re fired!” (kovuldun!) repliğiyle ünlü TV yarışmasından tanıdığımız Trump gibi acımasız ve empati yoksunu da olabilir. Eski bir film aktörü olan Ronald Reagan gibi doğru danışmanlarla tutarlı bir politika da izleyebilir. Star ışığına tutulup benmerkezci de davranabilir.
Aile serveti ile doğup, oylarını kazandığı seçmen kitlesinden oldukça farklı olan Trump’ın en dibe batıp yeniden su üstüne çıkabilme kabiliyeti olduğunu yaşadığı iflaslardan biliyoruz.Ancak bu büyük getirisi olan risk yüklü yaklaşımın kişisel denemede sadece aile ve yakınlarını etkilerken, ülkeyi bu çarka sokmadan önce, sistem içinden bir dur ihtarı alacağını umuyorum.
ABD’nin 45. başkanı olarak göreve başlayan Trump’ın seçim vaatlerini yerine getirip getirmeyeceği hem politika hem ekonomi kulislerinde halen heyecanla karışık bir endişe ile bekleniyor. Ancak hem yemin törenindeki konuşması hem de ilk gün icraatlarıyla seçim vaatlerinde ciddi olduğunu gösterdi ve her konuda “önce Amerika” diyen içe dönük milliyetçi bir politika benimseyeceğinin sinyallerini verdi. Sadece ilk gününde Çin’e karşı oluşturulan ticari işbirliğinden ayrıldı, İspanyolcayı Beyaz Saray’ın sitesinden çıkararak ülkenin nüfusunun önemli bir bölümünü ve İspanyolca konuşan 22 ülkeyi kızdırdı, kürtajı destekleyen STK’ların federal fon desteğini kaldırarak kadın hakları örgütlerinin tepkisini çekti.
Obama’nın başkanlığında, güç boşluğunun nasıl sonuçlandığını tecrübe etmiştik. Şimdi Trump bunu bir üst seviyeye taşımaya hazırlanıyor. Üstelik ABD’nin yumuşak gücünü hiçe sayarak, bir ticaret anlaşmasının getireceği işbirliğini önemsemeyerek, sadece güç ve daha fazla güç göstererek caydırıcılık sağlamayı amaçlıyor. Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan çıkması, müttefiklerini yüzüstü bırakması, içinde Çin’in bulunduğu fakat ABD’nin yer almadığı bir başka oluşumu hızlandırıyor. Şu aralar Pekin zil çalıp oynuyor olmalı çünkü önündeki büyük bir engel kendiliğinden ortadan kayboldu. Ticaret, Amerikan donanmasının o bölgede olmasını bir nevi meşrulaştırıyordu. Şimdiki durumda dönüp sorarlar, senin gemilerinin orada işi ne?
Karel Valansi, T24, 25 Ocak 2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Yaratan ve İlham Veren Kadınlar

Yaratan ve İlham Veren Kadınlar Projesi 8 Mart´ta üçüncü kez Soho House´da sergilendi. Fotoğraf sanatçısı Betty Mazalto´nun, kadının gücü, yaratıcılığı ve çok yönlülüğünü vurgulamak amacıyla başlattığı proje, korunma ihtiyacı olan çocuklara eğitim sağlanmasının yanı sıra, sosyal ve kültürel yaşama katılımlarını sağlamak için çalışan Korucuk Vakfı iş birliğinde gerçekleşiyor. ‘Yaratan ve İlham Veren Kadınlar’ projesinin yaratıcısı fotoğraf sanatçısı  Betty  Mazalto  farklı alanlarda başarı sağlamış 8 kadını, Dünya Kadınlar Günü 8 Mart’ta özel bir konseptte fotoğraflayarak kadınların çok yönlülüğüne vurgu yapmayı amaçladığını belirtiyor. Mazalto, “Üç projemizde toplam 24 kıymetli, çalışkan, çok yönlü kadını tanımış olduk. Kendilerinden fotoğraf çekimlerine gelirken hayatlarındaki hikayelerini temsil eden 7-8 parça getirmelerini rica ediyoruz. Böylelikle aslında kendilerinin hiç bilinmeyen yönlerini keşfediyoruz. Asıl etki ise, fotoğraf tamamlandığında ortaya çıkıyor. Başarılı bu isimleri