Ana içeriğe atla

“Türkiye’ye yine geleceğim” dedi ve sözünde durdu!

Çok uzak değil, bundan sadece beş ay önce 19 Mart’ta, İstiklal Caddesinde gerçekleşen terör saldırısıyla sarsılmıştık. Bu saldırıda hayatını kaybeden ve yaralananların arasında İsrailli bir turist kafilesi de vardı. İstanbul’un tatlarını ve lezzetlerini tanıtmak için bir gurme tur düzenleyen David Dudi Califa, saldırının ardından ilk defa İstanbul’a geri döndü. Tarabya’da enfes bir yemeğin eşliğinde bir araya geldik ve yaşadıklarını konuştuk.

19  Mart’ta İstanbul’un en işlek caddelerinden İstiklal, korkunç bir terör saldırısına sahne oldu. Bir turist grubunun ortasında patlatılan canlı bomba, o sırada Taksim’in bu işlek caddesinde bulunan birçok kişinin hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına sebep oldu. Bu kişiler arasında düzenlenen bir gurme tur ile İstanbul’a özgü tatları tanımak için ülkemize gelen İsrailli turistler de vardı. Saldırının hemen ardından İstanbul’daki çeşitli hastanelerde ilk tedavileri yapılan yaralılar daha sonra ülkelerine yollandılar.
Saldırının ardından turu organize eden ve saldırıda yaralanan David Dudi Califa ve Naama Peled’i, Tel Aviv’deki evlerinde ziyaret etmiş, onların İstanbul ve Türk insanına karşı duydukları sevgiye tanık olmuştum. “İstanbul ikinci evimiz. Bir gün döneceğiz bu kesin, ancak zaman lazım...” diyen Dudi, bu hafta sonu, saldırıdan beş ay sonra ilk kez İstanbul’daydı. Bir araya gelmek için hemen program yaptık ve Tarabya’nın en güzel balıkçılarından birinde buluştuk. Restoranı o seçti, mutfağa gidip balıkları kendi inceleyip ısmarladı. Dost olduğu şefle koyu bir sohbete dalmayı da ihmal etmedi. Bir gurme ile buluşunca ipleri de ona bırakmak lazım, ne de olsa İstanbul’un yemek dünyasına benden çok daha fazla hakim.

Terör saldırısında yaralanan ve eşlerini kaybedenlerin nasıl olduğunu sordum. Hâlâ birbirleri ile iletişimdeler, birbirlerine destek ve güç vermeye devam ediyorlar. İsrail Devleti bu saldırıda yaralananları terör kurbanı olarak kabul ettiğinden maaşları ödeniyor, fizik tedavilerini ve psikolojik terapilerini devlet karşılıyor. Bunun büyük bir kolaylık olduğunu dile getiriyor Dudi. Ancak hâlâ herkesin kat etmesi gereken uzun bir yol var. Özellikle yakınlarını kaybedenlerin ruh halini anlamanın çok zor olduğunu ekliyor. Ayağından sakatlanan Dudi koltuk değneği kullanıyor ama bu günlerde değneksiz çok kısa mesafeler yürümeye başlamış.
İlk günden beri İstanbul’a dönme isteğini dile getiriyordu, terapisti de bu fikrini desteklemiş. Ancak İstanbul’a gittiğini, bu kararını etkilememeleri için, çok yakınları hariç kimse ile paylaşmak istememiş. Birçoğu İstanbul’da olduğunu sosyal medyada paylaştığı fotoğraflardan gördüklerini ve oldukça şaşırdıklarını söylüyor Dudi.
Dudi İstanbul’a her geldiğinde önce İstiklal’e gittiğini anlatmıştı, yine öyle yaptı. Saldırının olduğu yere gitti, iki kere. Önce tam o noktada durdu ve yaşananları düşündü. Sonra saldırının olduğu yerin tam karşısındaki turistik dükkana yöneldi. O dükkandaki yaşlıca bir bey, saldırının hemen ardından dükkandaki tüm eşarpları kapıp yaralıların kan kaybetmesini engellemek için kollarına, bacaklarına sıkıca sarmıştı. “Belki de yaptığı bu ilkyardımla birçok kişinin hayatını kurtardı” diye ekliyor Dudi. O beyi bulup ona teşekkür etmek istemişti. Mağazanın bu çalışanının işten ayrıldığını üzüntüyle öğrendi, bu kişinin adını bile hatırlayan yoktu. Oysa o bir kahramandı.
Daha sonra tıpkı saldırı günü planladıkları gibi İstanbul’un en iyi köftecisi olarak tanımladığı köfteciye gitti. Orada yemek yedi, sahibiyle sarıldılar, sohbet ettiler. “O köfteciye giderek saldırı nedeniyle yarım kalan o çemberi tamamlamalıydım” diye anlatıyor Dudi. Bu ziyaretinde de aynı yerleri gezdi, aynı dostlarını ziyaret etti. Hepsinin kendisini yaşlı gözlerle karşıladığını anlatıyor Dudi; “Beni karşılarında görünce hepsinin gözleri doluyor, ben de gözyaşlarıma hakim olamıyorum bu durum karşısında.”
İstanbul’da çok dostu var. Saldırı sonrası da onu hiç yalnız bırakmamışlardı, destek mesajları hep sürmüştü. “Şefler, lokanta sahipleri, gazeteciler, bloggerlar, dostlar...” Bu gelişinde çoğunu ziyaret ediyor ve hatıra fotoğrafı çekiyor. “Dünyanın en sevdiğim şehri İstanbul” diyor “Hadi gel taşın buraya,” dediğimde ise cevabı “Neden olmasın?” oluyor. Saldırı öncesinde bir hayali vardı. İstanbul’da bir ev kiralayıp, yılın 3-4 ayını İstanbul’da geçirmek istiyordu. Belki gerçekleştirir, saldırı sonrasında İstanbul’a dönmek çok büyük bir adımdı, devamı da gelebilir belki.
Bu ziyareti anısına bir fotoğraf albümü hazırladı, açıklama bölümünde şöyle diyor: “İstanbul’u bu kadar çok sevmemin sebepleri tatları, kokuları, gezilecek yerleri ama her şeyden öte insanlarını çok seviyorum.”

David Dudi Califa Nisan ayında Şalom'a verdiği röportajda "Yine geleceğim" demişti 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri